30 Nisan 2015 Perşembe

Milas - Bafa 58 km



Merhaba,

Saat 12, evet öğlen 12 de yola çıktık bugün. Ama öncesin de merkezde parkta kahvaltı ettik. Sadece çaylar 8 Tl. Oradan kaldığımız öğretmen vine döndük. Meğer ne yakınmış Atatürk bulvarından ( Milas bizden sorulur 😊) oysaki dün dolaşırken, yukarılara çıktık, dolandık v.s demek tahmin ettiğimiz gibi olmamış. Cem in haritasına güvenmek lazımmış.



Milas dan çıktık, geri dönmedik otobandan bir süre gidip hemen içeri girdik, aa bir baktık yol bitti, döndük öbür yana e yine yol bitti. Bir teyzeye sorduk, teyze nereden çıkacağız, otobana dön evlat, e biz otobona çıkmak istemiyoruz teyze, soru hemen geldi, niye, yakın çabucacık gidersiniz. E tyezem o zaman senin gibi insanlarla tanışamayız, kamyon şöförleri de bize, biz onlara çok tehlike yaratıyoruz. Neyse sonra ki teyze ile anlaştık meğer ana yola çıkıp, köprüyü geçip sonra sağa sapacakmışız. 



Çok güzel coğrafya, kahveler boş. Herkes meşgul. Heryere bakımlı, samanlar hayvanlar için dertop edilmiş. En sevdiğim manzara.



Alman papatyaları , karabaş  otları zirvedeler. Kekikler hep çiçek açmış, herçeşidi.
Kokular müthiş. Portakal, limon, mandalina kokuları bayıltıcı.
Tarkatörler en sık geçen araçlar ve fakat geçen tüm arabalar ya mercedes,mya da tank gibi büyük ve pahalı, çeşitli plakaları olan araçlar. Allah Allah, önemli biryere mi çıkıyor bu yol, yooooo, yöre insanı zengin sanırımsa, Allah daha çok versin.



Hergün  yazı yazmak adına şu anda tam da sevdiğim gibi hiç ışık olmayan, sahipleri mevlüde giden tesiste ay ışığınaltında yazıyorum. Hava çok esiyor ama güzel. Göl ü tepeden seyrediyoruz. Biralar 8 tl, iki tane içtik. Salata ve ekmeğe 10 tl verdik. Ton balığımızı yedik. Yarın sabah kahvaltı için ekmek transferi de yaptık. Tesis sahipleri gelen balıkları yüklüyorlar sonra yine tekneyle Bafa ya oradan Didim e bu saatte. Herkesin kendi işi karışılmaz.







Kampta bir karavan biz de biz varız. Bu yaşta karavan herdaim iyi ama bisikletten vazgeçemem. 



Bugün otoban da yin tehlikeler atlattık. Çok enteresan, yokuş yukarı olunca, dönerken veya korkulukların eklendiği sarp yerlerde, emniyet şeridi artacağına azalıyor, hatta yokoluyor. E ozaman işimiz şansa kalıyor, duacı oluyoruz sol şerit dolu olduğu için ağır araçlar sağ şeridi kullanınca hem bize hem onlara çok büyük tehlike. Sonja nın bahsettiği, bir bisiklet turunda , katılımcıların çoğunun kustuğu rampaya istesek te yol kapalı olduğu için giremedik. Yeni yapılan tünele yönlendirdiler bizi. Fakat ne yüksek kaldırıma çıkacak bir rampa var ne bişey, hadi çıkardık. Çok dar ve bisiklet kullanmanın imkansız olduğu dar , kaldırım diyemeyeceğim, olan bölmeden yürüdük fakat o da ne çıkışta hem çok yüksek hem yokuş aşağı ve tam indiğimiz yerden de araçllar hızla geçiyorlar. Hani bir fiskeleri yeter. Bekledik, araç sesi gelmeyin ce, artık tünelde, o yankıyla ne kadar duymak mümkünse, o ağır bisikletleri indirdik. Offf korkutucu, tehlikeli ve can sıkıcıydı.



Sonra tekrar otoban ve nihayet Heraklia tabelasından içeriye giriş ve cennet. Harikulade bir doğa, sanki uzay a gelmiş gibi. Kapadokya da bana aynı hisleri uyandırır hep. Heryer mandıra, dolaşan inek yok, çoğu oturup bizi seyredeyor. Yahu çıkın dolaşın, sabah gidin akşam gelin. Olmuyor olamıyor. Süt toplama noktaları ve mandıralar bugün en çok gördüğümüz yerler arasındaydı.



Tek açık olan kampa geldik. Gecelik 15 tl. Kurduk çadırımızı, hava esintili ne de olsa göl kenarı ama manzaralar, ay ışığı harikulade.
Keyfini çıkarıyoruz. Hızlıca yazıyorum ki, bir ana önce karanlıkta, akisleri seyredeyim.



Bu arada son 20 km de Cem e fırça attım. Aaa mola olmalı yahu, az kaldı diye diye popom acıdı. Patricia gibi, moğğğğllaaaa dedim de zor durdu. Fıstık fındık neyin yedik de kendime geldim.



Kalın ssağlıcakla
Keşfeden anne




29 Nisan 2015 Çarşamba

Güllük - Milas 28 km

Merhaba,

Sefil Güllük ten çıktık bu sabah. 13 yıl önce ki,  Güllük ten hiçbir iz yok.
Ne yazık. Çandır, Dikili, Kumburgaz gibi biryer olmuş. Apartmanlar, çok katlı beton yığınlar, karşı kıyıda site adı altında beyaz yığınlar. Sürekli gürültü, gece araba ve motor sesleri,ödenizi bile gürültülüydü. Gemiler sanırım jenaratör çalıştırıyorlardı.



Bir park ta, aslında ağaçlıklı olan tek park ta beleş kaldık. Çadırı kurduktan sonra sahilde yemk yerken, bize oraya gençlerin gelip içtiklerini söylediiler. Yer değiştirmek için çok geçti. Tam yattık, birisi yan tarafta gelip arabasına spin attırdı. Ödüm patladı, sonumuz hani şu Karadeniz de, çadır kuran turiste benzeyecek diye. Hatırladınız mı, turist çadırını nehir kenarına kuruyor, gece geri manevra yapan kamyon adamı eziyor ve sonuç ölüm. Cem e, bilenler bilir, o sesimle ve tonumla jandarmayı ara Cem dedim. Gülmekten koptuk sonra, Cem bana çadırı ağaçların arasına kurduk ya, buraya giremezler dedikten sonra.



Tam uyuyalım derken bu sefer bir araba dolusu, Bodrum da dükkan açan, batıran ve nasıl ortaklarsa, fikirleri birbirine uymayan birsürü insan geldi. Yüksek sesle konuşup, alkollü birşeyler içiyorlar kesin. Fakat biz karanlıktayız onlar bizi ancak giderken far ışıklarından dolayı görmüşlerdir. Sonra telefonda kesin porno yapan, makina gibi birşeyle konuşan adam da vardı, hepsi aynı araba ile gittiler. Ara ara uyudum galiba. Sonra gençler vardı, sahile az önce yaşlı bir bey tarafından bağlanmış kayığı güle oynaya çığlıklar içinde alıp gittiler. Hey Allah ım nasıl bir yer burası. Bu koca binaları kesin bunların babaları yapmıştır. Hani tatil beldelerinde yemek yediğimiz dükkanlar vardır ya hah işte o dükkanları işletenler bunlar. Bunlarsa felaket. Dışarıda yemek yememek lazım. 



Bu da bir macera dedik geçtik. Sabah, çadırı toplarken, kocaman bir köpeği olan yabancı bey "hello "" dedi bize. Merhaba dedik, aa ne kadar güzel yapıyorsunuz, bisikletle geziyorsunuz dedi, sağol da köpeğin kafam kadar kakasını herhalde alacaksınız yoksa bizden sonra burada kimse kalamayacak dedim. Bızztt..bıztt.. Sokak köpekleri de yapıyor dedi sonra.. La havle, bu da biz olmuş. Sistem yanlış olunca onlar da bize uymuş. Ses etmeden gitti, kaka kaldı yadigar.



Toplandık, Belediye çay bahçesini bulduk, bu sabah Hellim peynirine selam olsun diyerek,öself servis bahçe de, deniz kenarında kahvaltımızı ettik. Tuvalete bir lira verdim ama helali hoş olsun. Oh beee. Yüzümü yıkadım, kremimi de sürdüm. Hazırız gidelim, hatta kaçalım buradan. Kaçmadan geçen sefer,mgece, harikulade beyaz dalgaların için de gördüğümüz fenere gidelim dedik. O ne Fener gözükmüyor, yanı yöresi hernasılsa ev olmuş. Güzel evler amma.. Ama işte, birkaç fotoğraf ve güle güle. Bitirmişiz bu güzelim beldeyi.



61 tl Carrefour a verdim ama fıstık fındıkları epeyibirgün yiyeceğiz. Başkaca masraf yok.

Sıkı bir yokuş ve Güllük ten çıkış, otobandan yada şehirlerarası yoldan hedef Milas. Neden Milas çünkü daha önce orada bir beyin, bisikletlilere, bedava oda, sıcak su.... O ne, sıcak su sağladığını okumuştuk. Hem n güzel sohbetler olur dedik, hikayeler dinleriz belki çevre bisiklet gezisine katılırız dedik. Yolumuzu değiştirdik ve kötü Güllük macerasından sonra keyfimiz yerine gelir dedik. Tehlikeli ve gürültülü bir yolculuktan sonra kocaman Milas a vardık. adrelanin i bulduk, kapı duvar ve fakat yan tarafında nefis bir pastahane, e ne yapalım orayı keşfettik. Bir havuçlu kek yedim ki of... Üstelik sevmk ben havuçlu kek. Bir de üstüne kıymalı börek dört tane de çay. Cem de gömdü birsürü şey ve çay. Tavsiye ederim. Hem orada çalışan hanım bize telefon da verdi, aradık beyefendi şehir dışındaymış bize başka bir telefon verdi, onu aradık o da maalesef kalacağınız yeri açtıramıyorum dedi. Sağlık olsun, yabancı olsak acaba ne yapacaklardı diye düşünmedik değil ama çabuk unuttuk. 

Haydi Bafa ya gidelim dedik ama nereden baksan 45 km ve saat olmuş 15.30!
Ben hadi Cem geri dönelim ve havalimanı kavşağından methedilen şu ara yola girip Bafa yapalım dedim. Zaman yetmez, e hadi burada kalalım dedik. İyi ki...


Sağ üstteki camlar bizim odaya ait.



Aradık öğretmenevini, yer var dediler, kişi başı 25, öğretmen olsan 20 tl. Geliyoruz dedik,modaya baktık süper, yüksek tavanlı odaları olan, eski bir ev. Tek problem avluda ki kahve o da 18.30 da kapanıyormuş. Televizyon çalışmıyor dedi, tadından yenmez dedik. Yerleştik. Ayaklarım kokuyordu, evet ne olmuş, dört gündür banyo yapmıyoruz. 😊 oh banyo iyi geldi. Çamaşır makinası da varmış, attık makinaya kirlileri. Bu gece yatağımız var. YATAK. Hem de 4 yatak. Öğretmenevine de üzerin de eski bir köprü olan kuru bir dereden geçilerek gidiliyor. Süper şahane.



Çıktık sokaklara, harika, Muğla gibi herşey daha büyüğü, hangisi şehir? Yapım devam ediyor ama belli eski çarşılar canlandırılıyor. Binalar süper. Cami muhteşem, külliyeli falan. Bir de acıkınca eski çocukluğum da yemek yediğimiz, arka tarafında bizim de oturduğumuz eve benzeyen bir evin balkonun da mantı yedik. Yoğurdu ne özlemişim ikimize de iyi geldi. Bu arada Vesile teyzeye rahmet olsun. Omuzunda yoğurt satan yoğurtçularavselam olsun.



Şimdi de kahve diyarın da kahve ve internet molası. Yarın 50 km bizi bekliyor, üstelik otobandan bir 20 km de geri yolumuz var. 







Bize uygun sokağı var. Keş miyiz ne. İçtiniz mi diye sorsanız yoooo, ciğerciler vardı, baktık internete en meşhuru Adalı ymış,mgittik 16.30 bitmiş. Kader dedik. 



En güzel Kızılay bu olsa gerek, kocam da var karede. 



Eski han.


İçi de böyle. Selçuk ta ki keçeciler çarşısı gibi.


Merdivenleri de en bayıldığımdan. Yolunuzu dülşürün bece Milas a. Ama bir 4-5 ay sonra. Bayağı bir yapım çalışması var çünkü bu aralar.


Belediye konağının hemen yanı.





Sobacılar, mangalcılar, terziler pek hoş.


En güzeli bu " zahireci" bulgur, tahıl yarmacı. 


Eski hanlardan.mçok güzel.mbir de şu arabaları heryere sokmasalar. Belki restarasyon bitince...


Öyle şaka gibi birden önümüze çıkan muhteşem çeşme.
Fransa sokakları sanki.


Yemek yediğimiz yer. İndirim yaptık dediler, salata ve su onlardanmış, e zaten oyle olmalı değil mi. Helali hoş olsun, tarhana çorbası ve mantı çok güzeldi.




Atatürk bulvarında dizi dizi evler hepsinin hikayesi var, kimi kütüphane kimi kızyurdu olmuş ne güzel.
En çok hikayesini sevdiğim şu.mbir zengin bey evlenmiş bir Fransız hanımla, kendisi ondan yaklaşık 20 yıl önce göçmüş bu dünyadan. Çıtır mı almış acaba. Ne güzel hikayeler. Karısına ev yaptırmış yaw.










Böyle iki yanı güzel ağaçlar olan sokaklar da var.

Gelin gelin, Muğla dan büyük olan bu Milas a bir gelin. Değer.

Kalın sağlıcakla
Hala gezerek ve ön bacak kasları adale yapmış anne.










28 Nisan 2015 Salı

Ören - Güllük 74 km.



Merhaba,

Dördüncü gün, Ören de park hotel de parasız yattıktan sonra sabah kalkıp çadırımızı topladık. 
Önce kahvaltı edelim sonra çadırımızı toplayalıp dedik ama merkeze gidince bir gördükki poğaça ve ekmekler bize bakar amma dükkanı açmış olan yok.  Diğer esnaf, tok bunlar tok diye bize dedikodu bile yaptı.

Urfa lı, kahveci, dolmuşçu Mahmut bey ile tanıştık, bize çay ısmarladı, güneş gözlüklerimizi beğenmedi. 
Yol üstünde ki Çökertme de, mutlaka içeri bir kilometre girip sahili görmemiz için bize uyarıda bulundu meğer orada "mandıra filozofu " denilen bir film çekilmiş ve orada ki Şükrü karekteri onun yeğeniymiş.
Biz vakit bulamadık, iyiki girmemişiz yoksa akşam Güllük e varışımız bayağı geç olacaktı.

Kahvaltıyı ettik, çadırı topladık, işe gitmeden bize uğrayan Ayhan meleğimiz bize işe gitmeden uğradı ve iyi yolculuklar diledi. Aslında bize tavsiye ettiği Karya yolu nun en güzel parkuruna çıkmak olan niyetimizi, Cem in menüsküz ( yanlış yazdıysam bağışlayın )  tamam " s" olmalı sonu ama düzeltemiyorum. Cem in menüss problemi nden iptal ettiğimizi belirttik. Sonra belki bir zaman bisikletle çıkarız. Belli mi olur.

Bizim gibi, park hotel de kalan, orada tanıştığımız karavancı aileye de güle güle dedik v yola çıktık.

Bu bölgeye yapılmaması gereken termik santralin bacasına bakarak, harikulade sahilden Ören çıkışına ilerledik. Yol yürüyüş için ideal v eğer termik santral olmasa bu tatil beldesi de diğer tatil yerleri gibi tıklım tıkış olurdu eminim. Yani karar beremedik....

İşin şakası tabi, doğa o kadar güzelki, orada olması gereken son tesisi santral.

Santrali bacasını takip ederken hop önümüze bir nehir çıktı. Eee nasıl geçicez. Bir önceki  kavşakta, bize ne iyi yapıyorsunuz, hayat size güzel diyen bey dereyi geçin mi dedi, köprü mü var dedi tartışmasından sonra, çıkardık çoraplarımızı ve hoop karşıya keyifli ve eğlenceli geçişi yaptık. Araba ile çabucacık geçenler bile bize gülerek ve özenerek baktılar vallahi.



Sonra benzinci de tuvalet molası ve yola devam. Coğrafya harika, çiçekler, böcekler, deniz. Tatil siteleri felaket, bazıları denize sıfır v ağaçlı, yada bazıları yukarılarda. Kimi güzel, kimi çok çirkin. En talihsizleri santrale yakın olanlar, kömür çıkarmak için kullanılan raylar, vagonlar ve 24 saat çalışan fabrikanın gürültüsü bitmez.



Bazıları eminim Termilk Santralden önce de oradaydı. Yazık.
Sanki yer yok. Sanki çok gerekli. Offf ki off..



Ara ara çekekler de var. Su var. Ama yine de gördüğünüz açık olan çok az bakkalları asla es geçmeyin. Yokuşlar felaket, bitmek bilmiyor. İlk 45 km sanki 100 km gibiydi. Hatta bugün nasıl 74 km yaptık inanamıyorum. Üstelik son 8 km Güllük yolu da bir felaketti.  Harita da zirveye çıktınız diyor ama zirve birtürlü gelmedi. Üstelik inişe geçtiğimiz de de hiç keyif almadık çünkü rüzgar rahat inişe izin vermedi. Yandan, arkadan. Bisikletllerimiz de havaleli olunca off ki off. Kontrol etmek mümkün değil.



Yollarda, nerdeyse km lerce kurutulan bişeyler vardı ama ne olduğunu anlayamadım.



Bugün, "kuyruk rüzgarı"" nedir onu öğrendim, takmışız anneanne vitesini yokuş yukarı çıkıyoruz,maa o da sanki arkadan bir el itiyor bizi. Rüzgar. Süper, bayıldım. Gerçi bazan da Cem, yaw sanki arkada, altın dişli bayağı ağır bir amca oturuyor da, sanki beni aşağıya çekiyormuş gibi diyip gülüyordu. 



Fakat tekrar tekrar yazmak zorundayım, coğrafya bir harika. Mumcular da bir den önümüze çıkan DSI nin barajı da pek hoştu doğrusu. Mumcularda ki apartmanlar hiç hoş değildi tabi.


Bu öğrenciler karşıya çok eğlenceli bir biçimde geçebilirler. 




Öğlen yemeği molamız.



Mumcular girişinde, yol sorduğumuz satıcıda bize , doğru, straight straight ordan goo go dedi yaw. Biz onunla Türkçe o bizimle İngilizce konuşmaya devam etti.




Bugün ayrıca yokuş aşağı inmenin herzaman  keyifli olmadığını anladım. Frenle inip, araba gibi balata kokusu almanın hayretini yaşadım. Yokuş aşağı inerken bayağı korktum. Yollar çok bozuk. Bir ara Dörtle köyünün yolundan çıkıp Güllük sapağına kadar ana yoldan gitmek zorunda kaldık, off kaymak.



Sonrasında aman Güllük yoluna girelim de rahatlarız dedik, aman Tanrım son 9 km azap oldu, bu ne kalabalık, ne kadar çok balıkçı fabrikası, seramik fabrikası, su fabrikası off ki offf. Seramik fabrikaları çevreyi toz dumana boğmuş, yol kenarları sahil gibi kum, hem de uzun bir süre devam etti.ağaçlar yazık felaket dırumda. 

13 yılda, küçük sahil kasabası olmuş sana apartmanlar şehri. Çok kötü çok. 
Havalimanına çok yakın bir yer, uçakları seyretmek, sahilde egecenin örttüğü çirkinliklerle deniz kenarında oturmak, yemek yemek ve bedava gece geçirmek ise güzel. Ha sorarsanız burada asla yaşamak istemem. 

Hımm ne oldu bugün, ha evet yukarı  Mazı köyünden geçerken bize ""hello" ddiyen tüm çocuklara "merhaba" dediğimizde "bıztt..bıztt" yapıp ayarları bozulup konuşamadıkları için, buradaki çocuklara, sakın şaşırmayın, merhaba diyeceğim dedim. Yine cevap veremediler. Nerden domates biber alabiliriz diye sordum. Bulamassınız dediler, o arada melek insanım, gelin ben vereyim, hatta çay da yaptırayım size buyrun oturun diyen yüce gönüllü bir beye de rastaldık bugün.ösağolsunlar. Fotoğrafları benim makinamda yani sonra, bayağı bir hikaye dineleyeceksiniz benden. 

Zamanı değil domates ve biberin ama sando ile harika gidiyor. Çay sevmeyen yada aramayan ben bile, bir köy kahvesi bulalımda orada yiyelim, çay da içeriz diyorum.

Evet geç oldu, aaa bitirmeden birde bir grup çocuk okul çıkışında bize,öaaa bak bu adam yaşlı,mturist değil bunlar dedi. Cem hala söyleniyor.

Bedava çadıra yatmaya gidiyoruz biz.
Sevgili kiracımıza da bu sefilliği bize yaşattığı için ayrıca .........sevgiler.

Kalın sağlıcakla
Gezerek anne.
Herkese tekrar milyon kere teşekkür ederim. Maşallah,önazar değmesin çok keyifli geçiyor ama yorucu. Ama keyifli.