Aysun’u birkaç sene önce
tanıdım. Kendisine taktığı ismi de hoşuma gitmişti, yaptığı iş de... Onu
yakından tanıyana kadar sanayide çok önemli yere gelmiş bir kadının
neden süt ineği yetiştireceğini anlamamıştım. Ben, onu geleneksel çiftçi
bir ailenin çiftçi çocuğu sanmıştım. Kendisine ilk yazdığım iletilerden
birinde, “sizinle konuşurken, anneniz de bize eşlik edebilir mi?
Kimbilir süt konusunda ne deneyimleri vardır, öğrenmek
isterim!”demiştim. Kendisi de cevaben “Ayfer Hanım, benim annemin süt
konusunda hiç deneyimi yoktur, yoğurt yapmayı da bilmez!” demişti. Aysun
the sütçü’yü açalım önce! İngilizcede cümleler devrik kurulur
biliyorsunuz. Örnek vermem gerekirse, VIII. Henry denmez; Henry VIII
denilir.Ya da ne bileyim “Aslan Yürekli Richard” denmez; “Richard, Aslan
yürekli” denilir... İşte o nedenle de Aysuncuğum kendine “Sütçü Aysun”
dememiş, “Aysun the sütçü” demiş. Sütçü Aysun, çok sıradan olacaktı,
halbuki “Aysun the sütçü”, süt üreten Aysun’u belirliyor. Bence çok
önemli bir ayrıcalık... 40 yaşında, Almanca ve İngilizce bilen, iyi
tahsil yapmış, evli bir çocuklu, başarılı bir iş kadını Aysun. Bana çok
ilginç gelen yaşam öyküsünü kendimce şöyle yazayım: Annesinin, babasının
üçüncü çocuğu da kız olunca, Aysun’un kaderi belirlenmiş: Tekstil
imparatorluğunun başına geçip, babasından dedesinden kalan işi kendisi
yönetecek... Bütün yatırım bu yola yapılmış... İki lisan öğrenmeler,
yazları Almanya’da geçirmeler, üniversiteye devam mecburiyeti olmadığı
için hem okuyup, hem ailenin tekstil fabrikasında çalışmalar... Bana
anlattıklarından Aysun’un muhafazakar bir ailesi olduğu izlenimi
edindim. Tekstilci baba, işi ile evli, başarılı bir insan... Geleneklere
göre bir evlilik yapıldığı için annesi ile çok huzurlu olmamışlar...
Tüm aile geleneklerine çok düşkün... İşte Aysun’un kişiliğinde yatan o
müthiş girişimcilik böyle bir ortamda filizlenip, yeşeriyor. Evde huzur
olmadığı için kendini dışarı atıyor. Nasıl mı? Hentbol takımına
girerek... Hem okula gidiyor, hem hentbol takımında oynuyor. Milli
takıma girdiği bu spor dalını, üniversite yıllarında bile sürdürüyor. Öğrencilik
yıllarında girşimci Aysun’un yaptığı başka işler de var. Okuldaki
kantinle anlaşmış, sabahtan erkenden kalkıp, bireysel kalıplarda kek
pişiriyor, okula götürüp satıyor. Düşünebiliryor musunuz? Genç bir
öğrenciden beklenmeyecek bir fedakarlık yapıp, o kekleri her sabah taze
pişiriyor. Annesi, arta kalan bulaşığı yıkamaktan; her Allahın günü
malzeme temin etmekten bıktığı halde Aysun’un girişimciliğine pek birşey
diyemiyor. Öğrenci olduğu yıllarda Atatürk Kültür Merkezi pek aktif,
oradan da sezonluk bilet almış, bir taraftan da operaları, konserleri,
müzikalleri takip ediyor. Tabii, muhafazakar bir ailede AKM’ye yalnız
başına gitmesi söz konusu değil. Her konserde yanında annesi var...
Ayrıca hentbol takımı da İstanbul dışında maça veya antremana gittiği
zaman anne baba da beraber geliyor. Sonra bakıyorlarki, herkes çocuğunu
emanet etmiş takımı çalıştırana, Aysun’un anne babası da Aysun’u çaresiz
ona emanet ediyorlar. Aysun the sütçü’nün mücadeleci bir yapısı da
var aynı zamanda. Ailesi kendisini tekstilde patron olarak yetiştirmek
istemesine rağmen o bir dönem Çırağan Oteli’nin mutfağında bile
çalışmış. Daha sonra evden ayrılıp, kendi başına yaşamak istediğinde
yanında eşi Mehmet Bey varmış. Mehmet Bey’in de vurmalı çalgılar hocası
olduğunu yazıp, babaannesi Mamadi’den bahsetmeden geçmek istemiyorum. Mehmet
Bey’in soyismi Sökmen; Antakyalı bir aile... Dedesi Cemil Bey, 1919’da
İskenderun’dan yola çıkıp, soluğu Afrika’da almış. Orada da Fatumata
isimli Zenci bir prensesle evlenmiş. Prenses küçük yaşta anne olduğu
için ırkdaşları ona “mamadi” adını takmışlar. Cemil Bey ve Mamadi’nin
Gine’de tam sekiz çocukları olmuş. Ancak, iç savaş çıkınca geri
Antakya’ya dönmek zorunda kalmışlar. Cemil Bey döndükten kısa süre sonra
kalp krizi geçirip ölmüş. Kalmış mı Mamadi tek başına 8 çocukla? Türkçe
bilmez, kültürü tanımaz... Ama her şeye rağmen, güçlü bir kadın olan
Mamadi, çocukların tümünü sanat alanında yetiştirmiş... Çocukların
birisi, Sait Sökmen, Aysun’un kayınpederi... Tanıdığım orta yaşın
üzerinde ki birçok kadın ondan dans dersleri aldıklarını söylediler. Bu
arada Mamadi’nin Aysun’un gözünden şöyle bir tanımı var: Bir elinde
sigarası olduğu halde, rakısını çok acı biberle içer. Türkçe konuşamaz.
Türkiye’de hayatını Fransızca ile sürdürebilmiştir. Aysun’un eşi
Mehmet’le, oğlu Can’ın saçlarının kıvırcık olduğunu, Mamadi’nin izlerini
taşıdıklarını yazmadan geçemeyeceğim. Babası ve ortağının tişirt,
gecelik, pijama gibi tekstil ürünleri yaptığı fabrikada uzun seneler
çalışan Aysun, yurt dışına mal satarken Almanlardan Çin’de işçiliğin çok
ucuz olduğunu öğreniyor. Kalkıp Çin’e gittiği zaman gördüğü manzara
karşısında küçük dilini yutuyor. Futbol sahası genişliğinde atölyelerde
neredeyse saniyede parça çıkaran binlerce işçi.. İstanbul’da kendileri o
sırada hatırı sayılır sayıda işçi çalıştırıyorlar ve Çin’le
karşılaştırıldığında verim, alabildiğine düşük. Aysun, babası ve
ortağına Çin’e gidip, fabrikanın bir şubesini orada açmak istediğini
söylediğinde fikri kesinlikle reddediliyor. Halbuki gerçeği ve geleceği o
gün görüyor ama öngürülerini kimseye anlatamıyor ve ayrılıyor
müsesseden. Başka bir tekstil firmasında çalışıyor. Oradan da ayrılıp,
Datça’ya gidiyorlar karı koca. Amaçları, orada yaşamak... Bu arada
Aysun, bir zeytinyağı fabrikasında iş de buluyor. Babası, bakıyor ki
Aysun, İstanbul’u bile terk edecek, İstanbul’da bir iş yapması için onu
ikna ediyorlar. İşte süt ineği yetiştirme kararı bu sırada alınıyor.
İnek çiftliğinin yeri, babası ve ortağına ait, Çerkezköy’de güzel
doğanın tam ortasında bir yer. Baştan 50 baş hayvanla küçük bir sürü
olarak başlıyorlar. Düşünülenin aksine, tekstil kraliçesi Aysun,
ineklere bayılıyor. Hatta onlara inek demeyip, “kızlarım” diyor. Herşeyi
kuralına göre, bilimsel yaptığı için, sürü sağlıklı olarak büyüyor. Süt
verimi de yerinde. Süt ineklerinin sürekli hamile olmaları gerekiyor. O
nedenle Aysun, onların hamile kalacağı sistemi de kuruyor. Sperm üreten
bir firma ile anlaşıyor. Spermleri hem kendi ineklerini dölleme de hem
de firmanın dağıtımcılığını alarak başka çiftliklerde de kullanılmasını
sağlıyor. Çiftliğe ne zaman gitseniz yeni doğmuş buzağılarla
karşılaşırsınız. Buzağıların erkek olanları et üreten firmalara
satılırken, dişi olanları büyütülerek zaman içerisinde sürüye katılıyor.
Bu şekilde Aysun’un hedefi 200 sağmal ineğe ulaşmak. Hedefi
tutturmasına az kaldığını da hemen yazayım buraya... Aysun’la
konuşurken, gerçekten de doğurganlığın doğa için belki de en önemli olgu
olduğunun farkına varıyorum. Onun deyişiyle sağlıklı ve üretken sürü
ancak, cinsel iştahı olan dişilerle mümkün... Doğurganlık devamlılık
için çok önemli. Aysun: “ Hedefim çatım altında yaşamını sürdüren
canlıların hayatlarını sürdürebilmeleri” diyor. Ben, Aysun the
sütçü’yü çok başarılı buluyorum. İçindeki bitmez tükenmez sevgisini,
girişimciliğini, üretkenliğini çok ustalıkla yönetiyor. Çiftliği idare
ederken, o kadar çok problemle karşılaşıyor ki, zaman zaman “ben bu
filmi daha önce görmüştüm, maalesef Aysun ve daha sonraki nesilde aynı
filmi seyredecek” diyorum. Bir örnek vereyim, kızlarına yedirmek üzere
yulaf ekiyor arazisine... Arazi komşusu, yulafı ekti, zararlılardan
korumak için önlem aldı ve hayvan gübresi ile destekledi diye gidip
şikayet ediyor. Aysun, o kadar kibar ki: “kötü kalpli komşu bizi şikayet
etti” diyor bize naklederken... Böylece bir ayağı adliyeden, diğer
ayağı başka bir resmi daireden asla çıkmıyor! Dünya kadınlar gününde
rica ediyorum, lütfen bırakınız Aysun süt üretsin... Bu kadar
girişimci, üretken bir kadına neden saçma sapan bahanelerle hayatı zehir
etmeye çalışırlar? Uğraşması gereken bir dolu bürokrasi olmasa, problem
olmasa, daha çok üretir. Aysun the sütçü, yaratıcı, üretken kadın için
verilebilecek en güzel örnek... | | | | | | | |
|
|
vay be çok etkilendim ve kendimden utandım:(
YanıtlaSilvarlıklı olmasına karşın bu ne azim.önünde saygıyla eğilmekten başka bişey diyemiyorum. umarım sorunlar ortadan kalkar tüm kalbimle diliyorum.
Dünya kadınlar günün kutlu olsun çiğdem.
Hah şimdi anladım.
YanıtlaSilEvvet ne azim, oda bunun için dünyay gelmiş işte.
Zevkli kadın
Iyi kadın Aysun.
Aysunsever anne Çiğdem
Örnek alınacak kadın, diyecek bir şey yok.
YanıtlaSilSevgilerimle...
Pınar,
YanıtlaSilAynen.
Katılımcı anne Çiğdem
Ne kadar güzel, özendim ...
YanıtlaSilçok güzel
YanıtlaSilDeğil mi ya Özlem.
YanıtlaSil--------------------------------
İlahi dinle, Hoşgeldin.
Dur hemen bakayım blog una.
Meraklı anne Çiğdem
Merhabalar,
YanıtlaSilBir ayağı adliyeden, diğer ayağı başka bir resmi daireden asla çıkmayan Aysun Sütçü'ye başarılar diliyorum.
"Lütfen bırakınız Aysun, süt üretsin" Söyleminize de yürekten iştirak ediyorum.
Selam ve dualarımla.
Bayılıyorum Aysun Hanım'a... Ne kadar zarif, tatlı ve mütevazi değil mi?
YanıtlaSilSevgiler:))
Recep bey,
YanıtlaSilSize katılmamak elde değil.
Tekrar ediyorum bırakın Aysun süt üretsin.
-----------------------------
Katılıyorum.
4 senedir süt alan müdavim olarak.
Sütçü anne Çiğdem
offf süper hikayeymiş bayıldım
YanıtlaSilMine,
YanıtlaSilBunca senedir ben bile bu kadar detay bilmiyordum.
Iyi bir röportaj olmuş.
Meraklı anne Çiğdem
Ne güzel bir yazı olmuş. Ben neredeyse beş yıldan beri süt aliyorum kendisinden. Gerek insanligi gerek ürün kalitesi bakımından böyle bir kisiyi tanıdığım için mutluyum.
YanıtlaSilAsuman,
YanıtlaSilBen de.
Iyi ki var.
Şimdi buarada yerli kızlarımın sütünü almakla beraber, Aysun un şişe sütlerinden tecrübe edemedim diye hayıflanıyorum.
İmza
Mutlu anne