Bugün aslında Pazar günümüzü yazacaktım amma Berceste ( link; http://berceste.blogspot.com/2012/07/kediler.html ) sayesinde epeyidir aklıma takılan ve kuzenim Özgür ile de konuştuğumuz bir konuyu perçinleyen bu yazıyı sizinle paylaşmak istiyorum ve yüzde yüz doğru olduğuna inanıyorum. Özgür de biz sefil büyük şehirlilere ne yapıyorsunuz hayvanlar fare görünce kaçıyor olur mu öyle şey demişti. Biz de bu tip düşünen insanları önce ''gaddar'' diye niteliyoruz ama doğru olan çok şey söylüyorlar, kulak vermek lazım. Tamam Özgür de abartıyor ama genelde haklı.
Geçensene Gökçeada da ki Ufuk bey de aynı konuya değinip Bektaş a yemek vermeyiniz yoksa ortalık fare kaynar demişti. Veya dışarıda süt bırakmayın vahşi hayvanları çekersiniz diye uyarmıştı. Yaşam kuralları. Sonuçta yalnız değiliz.
Buyrun, Berceste ( çok güzel bir yazı teşekkür ederim) ve Özgür kuzene selam yola devam;
23 Temmuz 2012
Kediler
Babaannemin kedisinin maceraları ile büyüdüm. Sonra anneminkinin...
Kedilerin her daim varolduğu bir sitede geçti çocukluğum. Onlarla yanyana oynayarak...
En sevdiğim arkadaşlarımın evlerine girip çıkan ama sahiplenmedikleri, özgür yaşayan, aslen doğada yaşayan kedileri oldu hep ve çocukluğum onlarla ilgili anılarla doldu, taştı.
Minnoş'tan kedilerin de hapşurabildiklerini öğrendim.
Tosbullah, gördüğüm ilk obez kedi idi. Garfield ona bakılarak çizilmiş olsa gerek. Zira, Tosbullah da bir zamanlar bir gazetenin önünde yaşarmış...Arkadaşımın babası gazete taşınırken, onu alıp mahalleye getirmiş. Gri, tombik, kocaman bir tekir. Aynı zamanda mahallenin bıçkın delikanlısı. Muhteşem bir varlık.
Suzan, adı gibi insana benzer nazenin bir hanımefendi...
Sonra Gülçin teyzemin kedileri oldu. Hergün özenle onlara yemeklerini hazırladı ama asla doğal ortamlarını ve doğal gıda yapılarını bozmadan. Kediye kedi gibi davranırdı. Aç kalanları bilir, onları kollardı, ölmesinler diye...
Kedi asil hayvandır. Karakteri vardır. Temizdir. Oturup üşenmeden temizliğini yapar. Avcıdır, fareyi, kuşu, kertenkeleleri barındırmaz etrafında. Dostunu, düşmanını iyi tanır. Ama bu dediklerim gerçek, doğada yaşayanlar için geçerlidir. Karakteri insanlar tarafından değiştirilenler için değil!
Benim de evlat edindiğim kediler oldu. Aramızda duygusal bir bağ vardı. Sesimi duyduklarında gelirlerdi. Yemek vermesem bile bana illa ki bir merhaba der, kendilerini sevdirir kaçarlardı. Özgürlüklerinden asla ödün vermezlerdi. Babamın hastalığı sırasında az dert paylaşmadık onlarla...
Ama bir gün...
Mahalleye ''kediseverler'' geldi.
Nasıl kedi sevmekse bu?
Kedilerin, bütün doğal hayatını allak bullak ettiler. Önce nüfus durumlarına takıldı akılları. Aldılar götürüp kısırlaştırdılar hayvancıkları. Bu geri tepti, daha da çoğaldı kedi nüfusu.
Sonra teyzenin teki, erkek kedileri kovalamayı görev bildi kendisine. 3.kattan aşağı yarı beline kadar sarkarak, ağaçtaki kedileri kovalar oldu. Özel hayata müdahale diye dava da açamıyor ki hayvancıklar!!!
Ardından daha da çok kedisevenler geldi...
Evde pişen balıkların, etlerin kılçığı kemiğini paylaşırdık kedilerle bizler zamanında...
Ama bu daha çok kedisevenler işi gücü bırakıp kedileri hazır mamalarla besler oldular. Kılo kilo mama alınıp, mahalleye, sokaklara, hatta insanların, çocukların geçiş yollarına, kaldırımlara serpilir oldu. İnsanların ayaklarına takıldı ezdiler, ıslandı leş gibi koktular. Ama kediseverler, o mamaları heryere saçmaya devam ettiler...
4.kattan aşağıya kemikler uçar oldu. Bir bolluk bir bolluk... Bollukla beraber kediler çoğaldı çoğaldı. Fareler burunlarının önünden geçse umurları olmadı. Nasılsa, havadan uçup gelen ya da etrafa saçılmış yiyecekleri vardı.
Kedilerden korkan kuşlar, toprağa inemez oldu, böylece börtü, böcek nüfusunda patlama yaşadık. Birinci kat sakinleri ömürlerinde ilk defa kırkayak gördüler diye destan yazar oldular. Çığlık çığlık. Ne de olsa kırkayak çok fena bir canlıydı onlar için! Bahçelerindeki salyangozlar bir felaketti. Herşeyi yiyorlardı. Herşeyin suçlusu salyangozlar! Bahçeler ilaçlandı, bodrumlar ilaçlandı, biz ilaçlandık!
İnsanların doğayı, doğadaki dengeleri değiştirmeleri, hayvancıkların besin zincirini, düzenini etkilemeleri hiç önemli değildi. Ne yaptıklarının farkında bile değillerdi çünkü.
Sonra bir gün, en felaket komşu geldi. Peşinde 33 kediyle birlikte! Onun aslen 3 kedisi vardı. Ama teyze, 70'li yaşlarına yakın (belki de daha fazla) yılların yorgunluğu ile kamburu çıkmasına rağmen, kedilere vakfetmişti hayatını. Birinci kata taşındı. Kapısını, camını da yaz kış hiç kapatmadı. Evde eşya tutmadı. Kediler canları istediğince girip çıktılar... Evde istedikleri yere oturdular. Teyze kedi maması kokarken, bütün apartman ve civarı kedilerin idrar kokusuyla işaretlenmişti bile!
En fecisi, Permablitz bahçesi için ölçü almaya gittiğimizde gördüğümüz manzara idi. Yerde sürünen gri birşeyi görünce zıpladık yerimizden. Ne olduğunu bilmediğimiz için. Sonradan farkettik, iki ön ayağı ve gövdesinin yarısı olan bir kedi! Diğer yarısı ezilmiş. Dümdüz olmuş. Nasıl hayatta kalmış bilemedik. İnanılmaz kötü bir koku geliyordu hayvancağızdan. Ardından kedi maması kokulu teyze geldi. Kucağına aldı onu ve gitti. Ağzımız açık bakakaldık. Tüylerimiz diken diken oldu. İçimiz acıdı, ağlamak istedik.
Sonra karşı komşumuz kedi aldı eve. Beyaz, güzel, akıllı bir hayvan. Evde oturup duruyordu onunla. 4.kat komşumuz ve kedisi gelene kadar. 4.kat komşumuz asansör olmayan bir apartmanda yaşamanın zorluğundan olsa gerek, kedisinin tuvalet zamanlarında apartmanın içine salar oldu. Nasılsa girip çıkan birileri kapıyı açacaktı. Kedi nöbet bekleyip dışarıya çıkıyordu. Apartmana giren birisi olunca da ayağına dolanıp içeri dalıyordu. Sırf bu hal yüzünden kedilere merhaba deyip saatlerce konuşan bizim evin böcüğü kediden korkar oldu! Ayağına dolanan kedi yüzünden düşüyordu neredeyse ve bu kadar yakınında olmasını hiç sevmedi. Ardından evden çıkamaz oldu. Anne baksana, kedi yoksa çıkayım der oldu! Çok geçmedi, paspaslarımızda birer kedi hediyesi bulur olduk. Büyük işler paspasa, küçük işler apartman içindeki köşe noktalara... O noktaların kokusu da cabası!
3.kattan kedileri kısırlaştıran ve özel hayatlarına karışan bir komşu, 2. ve 4.kattan kedi sahibi, kedileri apartmanı umumi tuvalet edinmiş iki komşu. Yan apartmandan birinci kattan 33 kedili komşu ile sürdürdüğümüz bol kedili bir hayatımız var artık bizim.
Kediler de çok kültürlü, camdan içeri bakıp televizyon seyretmeyi seveni bile var. Bizim balkonu da pek sever oldular!
Öyle e-postalarda zavallı hayvancıklar aç kalmasın, susuz kalmasın dediklerinde de söylenecek çok lafım var artık benim. Hayvancıkların doğal hayatlarına müdahale etmeyin lütfen! diye başlayan...
Onlar, dilediğince yaşadıklarında, kendi yiyeceklerini de, suyunu da bulur, yeter ki siz müdahale edip, sokaklarda evcilleştirmeyin onları, bırakın kendi bildiklerince doya doya yaşasınlar hayatlarını demek istiyorum. Farkında mısınız, kanser dahil pek çok doğal hayatta bilmedikleri hastalıklarla tanıştırdınız onları. Verdiğiniz yemler, içirdiğiniz sularla... Siz kendinize sağlıklı yiyecek, su bulamazken, onlarınki çok daha sağlıklı iken, neden kendinize benzetmeye çalışıyorsunuz ki hayvancıkları? Onlar hastalıklarla tanıştılar, ardından da biz onlardan hastalık kapar olduk, bunun bilincinde misiniz?
Vazgeçin artık başkalarının hayatlarına müdahale etmekten ve kendi hayatınızı yaşayın.
Kendinizinki bile başkaları tarafından satın alınmışken, size mi düştü kedilerin, köpeklerin, kuşların nasıl yaşadıkları, yaşayacakları?
Paylaşımcı anne Çiğdem
Bende okudum, iyi noktalara değinmiş.
YanıtlaSil