Mesaj kutuma yaklaşık 2 hafta önce bir ileti düştü, hey bayanlar, 2 gece kalmalı Likya yolu yürüyüşü yapıyoruz, haydii.. diye. Önce olurmu ki dedim, Cem git dedi, zaten dünden razıydım, Rebecca yolda bizi görünce; Türkçe geeel beeeeaaa diyince de son noktayı koydum evet bende katılacaktım.
Nermin e sürpriz oldum. Oh, az daha tek Türk kalacaktım dedi. Bırakırmıyım :-)
Yine merkez de buluştuk. Bir baktım Sonja, Nermin in çantasını boşalttırıyor, herkes gülüyor. Hemen benim çantama baktılar, sınıfı geçtim. Öyle hafiftim ki, Kahve termosumu bile almadım, kitap ta almadım. Nermin cim ne yapsın, ara öğünlerini, kitabını, herkese poğaça, kurabiye getirmiş :-)
Lahmacunları yolda yedik, üstüne yine biryerde, eşe miydi, ismi olan biryerde çay içtik, hem de seçim konvoyunu bekledik.
Sonra şöför bizi, Likya yolu tabelasının orada bıraktı, bir de demez mi, haydi kolay gelsin kızlar. Bak bak kızlar mış, iyi çocuktu ama laubaliydi bence. Yada yabancılarla muhabbete alışmışlar bizi takmıyorlardı. Kimbilir.
İlk 7 km miz burada başladı.
Manzaralar harika, doğa harika, heryer kaplumbağa. Uyanmışlar Kış uykusundan.
Beni benden alan ağaçlar, ağaçlar.
Rutin halimiz, makinalar birtürlü çantalara giremedi.
Heryer oğlak. Bayıldık onlara, onlarda bize.
Paaptyalar, favori çiçeklerim süperler. Heryerdeler.
Şunun şekle, endama bakarmısınız.
Sonja ve Jolly, iki muzip kayanın üstünde nasıl pozlar veriyorlar, gruptan iki kişi de yükseklikten korkuyorlardı, kiminin korku, kiminin sevinç çığlıkları birbirine karışıyordu. Ben zevkten dört köşe, her adımda ama her adımda Allahıma şükürler ederek yürüyordum.
Klasik pozumuz. Ayakkabım ve ben.
Manzaralar, manzaralar.
Kış çok ılık ve kurak geçmesine rağmen, heyelanlar çokca, dereler ise kuruydu. Oysa bu mevsimde gürül gürül olmalılar.
Güneşi arkamızda harika bir şekilde batırarak ve aynı zamanda tabak gibi bir ayı tam da önümüzde doğurarak akşam saatlerinde vardık, kalacağımız yere. Sanırım Bayram ın yeriydi ismi. Bir biraaa dedik ama içki satışı yoktu. Su içtik, serefe diyerek bol bol. Yemek de harika ve doyurucuydu. Misafirperverlik süperdi.
Yukarıda ki foto, odamızın balkonundan. Anca sabah, gece çekemedim foto.,
Akşam yemekten sonra koca kafalı bir karabaşla yürüdüm, nasıl bir sessizlik, nasıl bir gökyüzü anlatabilmem mümkün değil. Kafasını kaldırınca, omzuma gelen köpeğin munisliği ise ayrıca keyif vericiydi. Karanlık da değildi, Ay vardı.
Odamızın hali. Gece pek üşüdüm, üstümle aynen yattım, pantalonumu değiştirdim tabi. Kafamı da yorgandan çıkartmadım ve kendi kendimi gayet güzel ısıttım. Kafamı çıkarınca yüzüme bir esinti geliyordu, sabah bir baktım, tahtada yuvarlak delikler var, e karşılıklı tahta duvarlarda olunca esmiş tabi. :-).
Sıcak su süperdi ama duş almaya cesaret edemedim vallahi.
Pis im kimene dedim ama baktım kimse almamış, ohh be..
Sabah manzarası. Biz taaa aşağılardan geldik be yaw.
Ve kızlar ikinci güne başlar.
Hazırlıklar tamam.
Kuruyemiş ve twix imi unuttum ama canım sağolsun birde yürüyüş arkadaşlarım.
Paylaşım süperdi, anlaşmada öyle.
Biraz fazlaca Hollanda ca konuşuldu ama olur o kadar. Çoğunluk onlardaydı.
Bir de Hollandaca öyle bir dilki, yavaş konuşurlarsa hem İngiliz ler hem Alman lar onları anlayabiliyor. Çoğu kelime ve cümle yapısı ortakmış.
Ben mi sadece leziz ve ne güzel manzara gibi kelimeler öğrendim o kadar. :-)
Kalın sağlıcakla
Gezerek anne
Resimler Karaağaç,Kabak,Alınca.Ben yazayım dedim :) Ve ne güzel olmuş,senin adına çok sevindim.
YanıtlaSil