Merhaba,
Yine sıkıntılı bir gün. Gün geçmiyor ki, burada yapılan '' Hes'' , şu sahilde yapılacak olan hotel v.s. Onu kurma, bunu yapma demekle geçmesin. Yeşil alanlar ve koruma alanları baki kalsın. İktidar ve siyaset bu işlere bulaştırılmasın, yeşili hep birlikte koruyalım diyorum ama ''rant'' durmuyor.
Hangibirine itiraz edeceğiz, neye kızacağız, neyi protesto edeceğiz şaşırdık.
Enson bize en yakın olaylardan biri ise şu; yeni geldiğimiz bu cennet vatan köşesi Dalyan da uzun yıllardan bu yana belediye tarafından işletilen sahilde ki işletmeler. Bu işletmeler, doğaya uyumlu klubelerde tost, patates kızartması, alkollü, alkolsüz içecek, çips v.s satan ve çok güzel para kazanan işletmeler ve gelirleri belediye tarafından ilgili beldeye harcanıyor. Dalyan ve çevresini güzelleştirme adına harcanıyor ( du)
Ve fakat ne oluyor, belde, büyükşehir belediyesine bağlanıp, bir günde mahalle oluyor ve çok geçmeden bir telefon talimatı ile İztuzun daki bu işletmelerin özel sektöre bağlanacağı bilgisi ve şu tarihte çıkın diyen yazısı da gecikmeden belediyenin eline geçiyor. Duyduklarıma göre ortada ne ihale ne açıkça yapılan birşey var. Bu arada, mahalle olunca, hayvan besleyememe , tarım yapamama tohum v.s. işlerine hiç girmiyorum burada. Yine yazılıp çizilenlere göre, bahsi geçen şirket Konya lı, yerel bir halıcı ve ortaklarının ikisi İngiliz!! Ve en son seçimlerde iktidar daki partiden aday olup bu bölgede kaybetmiş kişiler. Karıştırmayın siyaseti, rantı . ama olmazzz.
Bunlar hikaye kısmı, ben poltika ile, iktidara gelip gidenlerle ilgilenmiyorum. Bence İztuzu ndaki işletmeler, belediyece işletilmeli ve geliri halka ve yöreye harcanmalı. Bundan doğal birşey olamaz diye düşünüyorum. Neden, zaten kar eden bir işletme, ihalesiz özelleştirilir ki. Off ki offff. O zaman zaten iktidarın oy alamadığı bu bölgede, harcamalar nasıl yapılacak. Amaç aslında bumudur. Karışık işler.
Ilgili bir link
Bugün, çağrı üzerine İztuzun da bulunduk ama maalesef bizim katıldığımız tarafta katılım azdı. Sahil yaklaşık 6 km ve her iki uç ta belediyeye ait tesisler çalıştırılıyor. Yine de orada olduk, destek olduk.
Kaptan June ve onun uzun yıllardır destekçisi ve bizim tabi bir sir bile gördük :-) Şaka bir yana; Umarım, bizim bakış açımızla konuya bakıp, kararlar değiştirilebilir. Kıyılar talan edilmez, Yatağan, Patara, Yuvarlakçay ve nice sayamadığım yerlere yapılan yanlışlar yapılmaz. En son örneklerden biri de Alakır. Neyse konu çok rahat dağılabilecek bir konu, burada keseyim ve gelelim 8 bin100 konusuna:
Geçenlerde, şehirdeyken güvenerek sütünü aldığım Aysun un sosyal medya sayfasında 8 bin 100 diye bir ibare gördüm, merak edince Aysun herzaman ki kibarlığı ile bana bayağı bir açıklama yaptı. E bu iş de benim aklıma yattı. Şehirde kalsaydım eğer zaten aklım hep onun çiftliğinde yapacağım yada kuracağım yumurta işindeydi zaten.
Çünkü: hepimiz gibi bende çocuğuma, kendime ve aileme sağlıklı gıdalar sağlama çabasındayım. Beyaz şeker den uzaklaşma çabasındayım ve... hepimizin istediği şeyler. Sonunda, ben, sen ve Dünya.
Fakat artık kırsaldayım, ama laf arasında bana cildiyecibaşımız olursun diyen Aysun, aslında kafamda ki tarlaya bir sürü tohum attı. neden olmasın dı?
Biliyorsunuz yaklaşık 14 senedir, kendi kremlerimi kendim yapıyorum ben. Tüm ailemde kullanıyor.
Sonja da burada beni itekleyince, neden olmasın dedim. Sonuçta herkes kendi ve ailesi için sağlıklı vucüt, nemlendirici ve aynı zamanda güneş yağı gibi de kullanılan bu krem den kullanmasın ki. Şimdiye kadar alerji de yapmadı ve neredeyse yenilebilir bir gida! Bunları yazarken ilk başladığım ve telef ettiğim hammaddelerim gözümün önüne geldi :-)
Başlangıç Dalyan da ki tüm uluslardan gelmiş karışık hanımlara yapılan atölyeler oldu, 27-29 Haziran da Caddebostan, Iyi Cüceler kitapçısı nda devam edecek ve Kış sezonuna da Aysunthe sütçü nün, ayrıca birsürü değişik ülkelerden insanları ( Tatatu) ağırladığı güzel çiftliğinde. Ve sonra kremlerim kutulanacak iş ticarete dökülecek ve hoopp özel 8bin 100 etiketlerimiz, yaşasın.
Evrene mesaj gönderilmiştir. Yemeyin uzaylılar.
Kalın sağlıcakla
Emekli & İş kadını ay bi de heyecanlı anne
23 Haziran 2014 Pazartesi
19 Haziran 2014 Perşembe
Kayısılı Tart
Merhaba,
Evde bolca kayısı vardı, Naime sağolsun. E .. baktım bekle kayısılar yumuşasında ye, olmayacak. Ertesi gün krem atölyeside var. Hadi bir tatlı patlatayım dedim. Kayısı, dedim google amcaya. İlk linklerden biri Cafe Fernando idi. Bu blog u biliyorum. Tarifleri süper oluyor, çıkaracağı kitabıda dört gözle bekliyorum.
Haydi yapayım şu tarifi dedim. Görüntü süper ama tat nasıl ?? Daha ikinci günüm, Karatay a döndüm, yiyemiyorum da. Siz 4 kilo almış olsanız ne yapardınız? Neyse ki sınıfı geçtim. Yemedim.
Cem bana göre değil, kreması ekşimiş sandım dedi ama bu bana has bişey çünkü Pelin e selam olsun, ben tarifi bana göre ve elimde ki malzemelere göre değiştirdim :)
Yağlı kağıdı çıkardım.
Benim kayısılarım ekşiydi, o yüzden tarife bu noktada sadık kalarak onları haşladım.
Ve dizmeye başladım. Harika bir görüntü.
Ve sonra kaşıkla şerbet döktüm. Görünüş süper.
Kalın sağlıcakla
Evde bolca kayısı vardı, Naime sağolsun. E .. baktım bekle kayısılar yumuşasında ye, olmayacak. Ertesi gün krem atölyeside var. Hadi bir tatlı patlatayım dedim. Kayısı, dedim google amcaya. İlk linklerden biri Cafe Fernando idi. Bu blog u biliyorum. Tarifleri süper oluyor, çıkaracağı kitabıda dört gözle bekliyorum.
Bu arada kitap çıkmış dedi Canan o ısmarlamış bile, hay bin kunduz. Benim de derhal almam lazım.
Haydi yapayım şu tarifi dedim. Görüntü süper ama tat nasıl ?? Daha ikinci günüm, Karatay a döndüm, yiyemiyorum da. Siz 4 kilo almış olsanız ne yapardınız? Neyse ki sınıfı geçtim. Yemedim.
Cem bana göre değil, kreması ekşimiş sandım dedi ama bu bana has bişey çünkü Pelin e selam olsun, ben tarifi bana göre ve elimde ki malzemelere göre değiştirdim :)
Size orjinal tarifi sunuyorum amma ben jelatin, market kreması neyin kullanmadım.
Bide tabi maalesef benim kayısılar, yediğinizde bal gibi olan Malatya şekerparelerinden değildi. Öhöm, Malatya lıyım ya. O yüzden, bakınız benim işlemler ama izleyiniz cafe fernando.
Cafe fernando
Tabanı için:
Yapılışı
Sevgili kayısılar.
Cafe fernando
Tabanı için:
- 1/2 su bardağı (75 gram) toz badem
- 1/3 su bardağı (70 gram) beyaz şeker
- 1/4 su bardağı (20 gram) Hindistan cevizi
- 1,5 su bardağı (210 gram) un
- 1/4 çay kaşığı ince deniz tuzu (ya da yarısı kadar sofra tuzu)
- 125 gram tereyağı, fındık büyüklüğünde küp küp kesilmiş ve soğuk
- 1 adet büyük boy yumurta
- 3 çay kaşığı (10 gram) toz jelatin
- 3 çorba kaşığı su, oda sıcaklığında
- 1/2 su bardağı + 2 çorba kaşığı (130 gram) beyaz şeker
- 2/3 su bardağı (160 ml) krema
- 1,5 su bardağı (375 gram) süzme yoğurt, oda sıcaklığında
- 2 çay kaşığı vanilya özütü*
- 13 adet (400 gram) şekerpare kayısı
- 1/2 su bardağı (150 gram) kayısı marmelatı
- 1/3 su bardağı su
Yapılışı
- 23cm’lik kare bir fırın kabınının tabanını ve kenarlarını çok az miktarda tereyağı ile yağlayıp kenarlarından beşer santim taşacak şekilde bir parça yağlı pişirme kağıdı serin. Kağıdın tabana oturan kısmını yine çok az miktarda tereyağı ile yağlayıp aynı büyüklükte diğer bir yağlı pişirme kağıdını bu sefer diğer kenarlardan taşacak şekilde yayın ve bir kenara ayırın.
- Tabanı hazırlamak için badem tozunu, beyaz şekeri, Hindistan cevizini, unu ve tuzu metal bıçak takılı bir mutfak robotunun haznesine koyun ve malzemeler iyice ufalana kadar, yaklaşık 2 dakika kadar sık aralıklarla çalıştırın. Ardından küp küp kesilmiş tereyağını ekleyip kuru malzemelere iyice karışıp ufalana dek yine sık aralıklarla çalıştırın. Son olarak ayrı bir kasede çatal yardımıyla hafif çırptığınız yumurtayı ekleyip karışım hamur haline gelip metal bıçağın etrafında toplanana dek aralıksız çalıştırın. Oldukça nemli ve yumuşak bir hamur elde edeceksiniz. Hamuru bir spatula yardımıyla fırın kabına aktarıp tercihen aynı boydaki bir diğer fırın kabını üzerine bastırarak (ya da olabildiğince düz bir şekilde elinizle veya bir bardağın altıyla) kalıbın tabanına yayın. Üzeri açık bir şekilde buzluğa koyun ve 30 dakika boyunca bekletin.
- O esnada fırınınızı önceden 180 derecede ısıtmaya başlayın. Fırının ısısı 180 dereceye geldiğinde fırın kabını buzluktan alıp fırının orta katına yerleştirin ve hamurun tepesi altın sarısı rengini alıp kenarlarından hafif kahverengileşmeye başlayana kadar, yaklaşık 30 dakika boyunca pişirin. Kalıbı fırından alıp oda sıcaklığında soğumaya bırakın.
- Kremayı hazırlamak için jelatini bir kaseye aktarıp üzerine suyu dökün ve bir çatal yardımıyla karıştırarak jelatinin tamamen nemlenmesini sağlayın. Bir kenarda bekletin.
- Orta boy bir tencereye şeker ve kremayı aktarıp orta yüksek ateşte şeker eriyene kadar karıştırın. Kaynama noktasına geldiği anda ateşten alın, 2 dakika soğumasını bekleyin ve şişmiş olan jelatini ekleyip tel bir çırpıcı yardımıyla eriyene kadar karıştırın. Ardından oda sıcaklığındaki süzme yoğurdu ve vanilya özütünü ekleyin ve pürüzsüz bir kıvam elde edene kadar tel çırpıcıyla karıştırın. İlk eklediğinizde kesilmiş gibi görünebilir; endişe etmeyin, karıştırdıkça kıvamını bulacaktır.
- Karışımı ince delikli bir süzgeçten geçirerek soğumaya bıraktığınız tabanın üzerine dökün ve üzeri açık bir şekilde 1 saat boyunca oda sıcaklığında soğumaya bırakın. Ardından üzerini kapayacak şekilde kenarlarını kıvırmadan bir parça alüminyum folyo (veya yağlı pişirme kağıdı) yerleştirin ve krema sertleşene kadar, en az 4 saat boyunca buzdolabında bekletin.
- Krema sertleştikten sonra kalıbın dışına taşan kağıtlardan tutarak tezgahın üzerine aktarın, kağıtları sıyırıp atın ve büyük boy bir spatula yardımıyla altından girip kaldırın ve servis tabağına yerleştirin.
- Kayısıları ortadan ikiye kesip soğuyup sertleşmiş kremanın üzerine dizin. Eğer kayısılarınız çok olgunlaşmamış ve biraz sertse, orta boy bir tencerede kaynayan suda sadece yarım dakika haşlayabilirsiniz.
- Kayısı marmelatını ve suyu ufak boy bir tencereye aktarıp kaynama noktasına getirin ve 1 dakika boyunca pişirin. Ardından ince delikli bir süzgeçten geçirip bir kaba alın ve kayısıların üzerine fırça yardımıyla sürün. Artan marmelatı üzerine streç film gerip buzdolabında muhafaza edin. Aynı gün içinde tüketilmeyen parçalara bir sonraki servis zamanında tekrar ısıtıp sürün. Kayısılı tart, alüminyum folyo (streç film üzerine sürdüğümüz marmelat yüzünden yapışacaktır) kaplı olarak 3 gün boyunca buzdolabında tazeliğini koruyacaktır.
Un ve badem böyle toz haline getirilir.
Hamura yumurtayı en son koydum ve benim karıştırıcı yetmediği ve güçsüz kaldığı için elle sonlandırdım. Yumurtayı ekler eklemez toparlanıyor hamur.
Süzme yoğurdum, yöresel marketimiz, Şevikoğlu ndan, Yaprak ın deyişiyle Şefikoğlu:)
Market kreması yerine benim sütten oluşan kremayı içine süt ve un katarak koyumturak bir krema yaptım. Tabi şeker de.
Taban un ve bademini, kaba yerleştirdim ve dolapta beklettim.
Yağlı kağıdı çıkardım.
Benim kayısılarım ekşiydi, o yüzden tarife bu noktada sadık kalarak onları haşladım.
Ve dizmeye başladım. Harika bir görüntü.
Ve sonra kaşıkla şerbet döktüm. Görünüş süper.
Kursiyerlerimde beğendi.
Yaşasın Cafe. Fernando, yaşasın Cenk. O kadar kendi malzemelerime uyarak tarifi değiştirsem de, muteşem bir tarif bence.
Kalın sağlıcakla
Kopyacı anne
Sarsala koyu - Dalaman
Merhaba,
Öyle biryere gittikki, offf tam bir doğa harikası yok, yok.
En sevdiğim şey, kumsalda ağaç gölgesidir, e bu koyda bolca var ama biz öğleden sonra gittiğimiz için maalesef yer kalmamıştı.
Böyle nefes kesen bir manzara.
Dalaman ı geçtikten sonra havalimanına doğru giderken soldan ayrılan bir kavşakla, güzel bir yoldan ilerliyorsunuz. - Sonja bizi daha önce o bölgeye götürmüştü. Kocagöl. - ve sonunda yılan gibi aşağıya inen bu manzara ile ennihayetinde Sarsala ya varıyorsunuz.
Arkada bir böcek, daha gelmedik mi, kızım topu topu bir saattir arabadasın, şehirde bu saatte böyle bir yere varamassın artı hava kirli olur v.s amma o artık kırsal kız.
12 adalar mevkii, hani şu Göcek ten kalkan teknelerin gezdiği yerler. Kimbilir belki biz oarada otururken, Ada nın hemen arkasında Kraliçe Elisabeth vardı, ya da ne biliim..
Giriş 5 Tl. Hizmet sadece çöpler alınıyor. Bir kafetarya var, fiyatlara bakmadım. Sol köşede, kafeteryanın hemen arkasında hiç susmayan bir jenaratör var ki, can sıkıcı. Allahtan rüzgar pek duymanıza izin vermiyor. Yada benim gibi kıllar duyuyor sadece.
Memleketimden çanak çömlek fışkırıyor.
Arabada ki perdelere dikkatinizi çekerim. Ve evet bu güzelim koyda izan, düzen yok. Doğa süper, ama insanımız maalesef beceriyor hemen düzensizleştirmeyi. Niye kumsala araba sokuyorsunuz kardeşim diye bağırasım geldi.
Kızımın makarna keyfi.
Çok güzel olmuş anne. 100 üzerinden 100.
Kızım yüzüyor yaw. Şnorkel çocuklar için olandan, su kaçırmıyor borudan içeriye. Şiddetle tavsiye ederim, pahalı ama kesinlikle süper. Çocuktaki o su yutma korkusunu yok ediyor ve sonuç, bir dakikada yüzme.
Anne balıık diyor ama birtek ben anlıyorum, ağzında ki boruyla konuşunca tabi.
Cankurtaran 18,00 de paydos etti.
Baba - kız keyfi.
ben kitaba başlayınca o da aldı eline kitabı.
Yahu neden orada taksi var, niye bu kadar insan gelip gidiyor dedik. Meğer yan koylarda araba ile gidilemeyen lokantalar varmış. Biddaaki sefere artık.
ve dönüş başlar.
Mutlaka gidilmeli görülmeli. Haftasonları çok kalabalık. Ağırlık yerli turist ve evet maalesef gün içerisinde mangal kokusu var. Tüm olumsuzluklara rağmen süper. Su altı da çok zengin. Hiç bu kadar büyük zargana ve mırmır görmemiştim. Az kaldı zıpkın işine.
Kalın sağlıcakla
Cani anne.
Öyle biryere gittikki, offf tam bir doğa harikası yok, yok.
En sevdiğim şey, kumsalda ağaç gölgesidir, e bu koyda bolca var ama biz öğleden sonra gittiğimiz için maalesef yer kalmamıştı.
Böyle nefes kesen bir manzara.
Dalaman ı geçtikten sonra havalimanına doğru giderken soldan ayrılan bir kavşakla, güzel bir yoldan ilerliyorsunuz. - Sonja bizi daha önce o bölgeye götürmüştü. Kocagöl. - ve sonunda yılan gibi aşağıya inen bu manzara ile ennihayetinde Sarsala ya varıyorsunuz.
Arkada bir böcek, daha gelmedik mi, kızım topu topu bir saattir arabadasın, şehirde bu saatte böyle bir yere varamassın artı hava kirli olur v.s amma o artık kırsal kız.
12 adalar mevkii, hani şu Göcek ten kalkan teknelerin gezdiği yerler. Kimbilir belki biz oarada otururken, Ada nın hemen arkasında Kraliçe Elisabeth vardı, ya da ne biliim..
Giriş 5 Tl. Hizmet sadece çöpler alınıyor. Bir kafetarya var, fiyatlara bakmadım. Sol köşede, kafeteryanın hemen arkasında hiç susmayan bir jenaratör var ki, can sıkıcı. Allahtan rüzgar pek duymanıza izin vermiyor. Yada benim gibi kıllar duyuyor sadece.
Memleketimden çanak çömlek fışkırıyor.
Arabada ki perdelere dikkatinizi çekerim. Ve evet bu güzelim koyda izan, düzen yok. Doğa süper, ama insanımız maalesef beceriyor hemen düzensizleştirmeyi. Niye kumsala araba sokuyorsunuz kardeşim diye bağırasım geldi.
Kızımın makarna keyfi.
Çok güzel olmuş anne. 100 üzerinden 100.
Kızım yüzüyor yaw. Şnorkel çocuklar için olandan, su kaçırmıyor borudan içeriye. Şiddetle tavsiye ederim, pahalı ama kesinlikle süper. Çocuktaki o su yutma korkusunu yok ediyor ve sonuç, bir dakikada yüzme.
Anne balıık diyor ama birtek ben anlıyorum, ağzında ki boruyla konuşunca tabi.
Cankurtaran 18,00 de paydos etti.
Baba - kız keyfi.
ben kitaba başlayınca o da aldı eline kitabı.
Yahu neden orada taksi var, niye bu kadar insan gelip gidiyor dedik. Meğer yan koylarda araba ile gidilemeyen lokantalar varmış. Biddaaki sefere artık.
ve dönüş başlar.
Mutlaka gidilmeli görülmeli. Haftasonları çok kalabalık. Ağırlık yerli turist ve evet maalesef gün içerisinde mangal kokusu var. Tüm olumsuzluklara rağmen süper. Su altı da çok zengin. Hiç bu kadar büyük zargana ve mırmır görmemiştim. Az kaldı zıpkın işine.
Kalın sağlıcakla
Cani anne.
17 Haziran 2014 Salı
Evde yüz ve vücut için krem yapımı 3 ( Atölye - Workshop)
Pek bir gururluyum bu aralar. Niye mi, yıllardır kendime yaptığım ve çok memnun olduğum kremlerimi artık paylaşıyorum da ondan ve ''innavasyon'' da yaptım. Emekliysek, çok da uzak kalmadık iş yaşamından herhalde :-)
Bundan sonra sürekli olarak yapacağım bir meşgale yarattım kendime. İlkini geçen haftalarda yaptık. Burada herkesi tanıyan, sevilen ve bu tip aktiviteler konusunda akıllı olan Sonja sayesinde tabi.Teşekkür ederim.
Buraya tatile gelecekler lütfen önceden zaman bildirin o zaman çocuğunuzda Sonja nın aktiviteleri ile kendinden geçip çok eğlenecektir. Hatta umarım kamp yapılacak zamana denk gelirsiniz.
Reklamlardan sonra dönelim konumuza; herkes öyle çok sordu ki, cildin ne güzel ne kullanıyorsun diye sonunda bir akşam Sonja, haydi Çiğdem bir workshop yapalım dedi. E neden olmasın ve işte buradayız.
Fotoğraflar da Sonja dan. Sağolsun.
Ayrıntıları çekmeyi unutmamış.
O asılı boncukları Ada kız ile 2 yaş civarındayken yapmıştık. Montessori :-)
Geldiler. Paking alanı nasıl ama şahane değil mi? Ada diyor ki, herkes bisikletle ama Nermin araba ile. E kızım vakdi dar, bize desteğe geldi diyorum. Hımm diyor.
Cadı Çiğdem in masası hazır. Malzemeler yenilendi ve birsürü nakit ortalığa saçıldı. Ama itiraf ediyorum Istanbul da olsaydım, çok daha güzel malzemeler ve hediye paketleri filan yapabilirdim. Burada kutuları bile zor buldum. Cam olmalarını tercih ederdim mesela. Arzu da bana güzel bez hediye paketlerinden yapardı, tadından yenmezdi.
Meraklılara bayılıyorum. İyi ki varlar. varız.
Cadılık en güzeli beyaz cadılık.
Hep dıştan değil, içten de beslemek lazım cildi. Ciddiye alırım işimi, anlatıyorum da anlatıyorum.
Kaseler hazır.
Kursiyerler de.
Bir merak ki bayılıyorum, başladık. Ben heyecanlı ne yaptım, kursiyerlerim yorulmasın, ocak başında birikme olmasın diye işlemi tersine çevirdim ve şiştim. :-)
Eritme işlemini yapıp, soğuk içeriğe öyle katmamız gerekirken tersi beni zor duruma soktu ama ne oldu,; kadın dayanışması hemen halledildi.
Ria, ben yaptım diye sevinç içerisinde geliyor.
Ya ben :-)
Nermin, büyük destekçilerimden. Aylaklık değil a Nermin im, iş bu iş. Üstelik kızıma kocama aileme, doğala yakın krem kullandırıyorum. Biliyormusunuz ki, derinize sürdüğünüz herşey, sanki içiyormuşssunuz gibi muamele görür vücüdünüz tarafından.
Rendeler de sınıfta kaldı. Büyük rende lazım, onun da görüntüsü hoş değil. Bakalım düşüneceğiz bişeyler. Yada rendelemeyip, ayrı bir yerde bayağı bir eriteceğim o sırada çalışanların yanına getireceğim. Zaman ile tecrübeleneceğim artık.
Hernekadar tüm malzemeler yenilebilir bile olsa, alerji testi kolda mutlaka yapılmalı.
Yarım saat kadar beklemeli ve sonra vücuda uygulanmalı.
Bu krem sizi güneş ışıklarından da % 40 civarında içindeki susam yağı dolayısıyla koruyor.
Ben her banyo sonrası veya ihtiyaç oldukça gün içerisinde kullanıyorum.
Masa başında ki kursiyerler zaman zaman değişiyor. Joli, gömleğin ne hoş.
Helena pantolonu ve şapkaları süper. Bisiklet üstünde küçük sevimli bir kız çocuğu gibi.
Nermin de hiç yürüyüşlerde ki gibi değil, Yaz geldi pek şık bu aralar. Hele geçen ansızın hotel e gittiğimde üzerinde bir çiçekli elbise vardı ki, offf.. söyleyemedim, çok yoğundu. Buradan belirtmiş olayım :-)
Maşallah diyelim.
Masamızı önceden hazırlamıştım. Menü mü, börek ve kek ve çay ve kahve
sohbet muhabbet.
Naime ile yaptığımız ceviz macunu ise ayrı bir post konusu.
Kalın sağlıcakla
Maşallah diyin.
Nazar değmesin.