Merhaba,
Biz dün neredeydik, hah, İyi Cüceler deydik. Güya okuma aktivitesine gidecektik ama Ada kız ın geç kahvaltısı, ne giyeceğim anne, o olmaz anne, etek giyeceğim anne derken saat oldu 12,00.
Link; http://www.iyicuceler.com/index.php?route=common/home
Iyi cüceler e gittik, hediyemizi aldık. Ada kendini epeyi bir oyaladı, Zeynep ona bir kitap okudu. Daha iyisi can sağlığı.
Ada kız, karttaki resimin aynısını yaptı. Gerçi hayal gücünü kullanmasını tercih ederdim.
Böyle mi otursam, şöyle mi?
Dikkate bakarmısınız. Okula başlar falan diye ona çizgi kitabı aldım.
Pürdikkat çiziyor. Dedim hazır değil diye. Çizgilerin çoğunu tutturamıyor.
Dil neredeyse dışarı çıkacak.
Iyi cüceler den kazandığımız kitap. Çok teşekkür ederiz.
Kitap demişken İş Bankası, 1 milyon karnesini kapıp getiren çocuğa kitap hediye ediyor.
Dağıtım 8 Haziran da başlıyor.
Sait Faik Abasıyanık 'ın '' Sait Faik den çocuklara hikayeler'' Kitabı veriliyor.
Su anda bu kitabı okuyorum. Anlatım yine çok basit ama konu yine güzel ve bu kitapta basitlik, Hırvat-Sırp ve Müslüman üçgenini biraz olsun anlamanıza yardımcı oluyor. Bugün gittiğim yarın anlatacağım film de aynı konuda. 1992-1995 yılında Avrupa nın ortasında yaşanan insan katliamı.
Çok üzücü.
D&R da indirimdeydi. Sevdiğim bir yazar. Kaçırmadım. İpek Çalışlar dan '' Halide Edib''
Ve tabiki gözde Prof. um Karatay ın son kitabı.
Dönüşte kızıma dondurmacci den bir top limon aldık. Beğenmedi. Bende votka portakal ve mandalina aldım. Beğenmedim. Yani güzel ama bize göre değildi. Biz buzlu tatları sevmiyoruz. Siz deneyin mutlaka çünkü gerçek süt ve meyve kullanıyorlarmış. Süt, Aysun un sütü.
Link; http://www.dondurmacci.com/iletisim-cafe.html
Beğenmedik ama götürdük. Hatta kızım yeni açılmış bir çukulata mağazasını birlikte keşfederken, dondurmasının üstüne içi sıvı dolu bir top pembe renkli bir çukulata bile koydu. Biz sadece bakmaya geldik dedik ama onlar o kadar naziktiler ki, Ada kız a bir top çukulata ikram ettiler, bizimkinin gözü parladı. Anne sen almayacaktın ama onlar benim prenses olduğumu anladılar ve hediye ettiler dedi.
Link; http://www.lovells.com.tr/
Şaşkınbakkal da, Selpak havlu reklamı vardı. Ada kız hemen yanına konuşlandı tabi. Bir de dokunmatik ekran koymuşlar oyun bile oynadı Ada. Ekrana dokunuyor, mavi fil suları hüüüp yapıyor.
Bu da ekranın çektiği resim. Ekrandaki ilgili yere ''e-mail'' adresinizi yazarsaniz , size iletiyorlar.
Oradan Osman ( Kuaför) a yürüdük ama Mehtap yokmuş. Maalesef amcası vefat etmiş. Başı sağolsun. Bu sene onların ailece kara yılı, bu son olsun temennimiz.
Yine yeni bir oyuncakçı açılmış. Şaşkınbakkal da, diyebiliriz. Burnunuz Kadıköy istikametini gösteriyorken, sol kolda aşağıda..
Adı; Nivokido.
Adres; Bağdat Cd. No: 374
Link; http://www.nivokido.com/
Bir saatliğine çocuklarınızı cam duvarlı atölyeye bırakabilirsiniz. Ücret 20 Tl. Bazı oyuncaklarda gördüğüm kadarı ile diğer mağazalardan ekonomik.
Oradan ev. Menü mü??
Kabak yemeği, semizotu ve cacık.
Klasik kabak yemeği, soğan kavur, sarımsak ekle, domates sosu veya salçası, biraz su ekle ve gelsin kabaklar,ohhhhh.
Dereotu en son.
Semizotu tarifa şuradan. Fena diil. http://www.bodytr.com/2011/08/yesil-mercimekli-semizotu-salatasi-tarifi.html
Kozzy de, karne şenliği var, Tiyatro listesi şöyle, ücretsiz biletleri 4 gün önce almalısınız;
Külkedisi 09, Haziran
Bremen Mızıkacıları 09, Haziran
Pinokyo 10, Haziran
Fareli Köyün Kavalcısı 12, Haziran
Küçük Balık Bambam 13, Haziran
Kırmızı Başlıklı Kız 14. Haziran
+3 yaş olan bu etkinlik için en fazla 3 bilet alabiliyorsunuz.
Bu arada Kozyatağın da ki Ada Atölye kapanmış. Dükkanı ''kiralık'' etiketi ile gördüm. Esra hanım doğum yaptı herhalde. Sağlıkla inşallah.
Sağlıcakla
Aktif anne Çiğdem
30 Mayıs 2012 Çarşamba
28 Mayıs 2012 Pazartesi
4+4+4 5.5 çok erken
Günaydin,
Ayça nın yazısını aynen yayınlıyorum;
Yasa onaylanmadan, ne olacağını görmeden ses etmek istemedim ve her ne olursa olsun biz ailece aldığımız karar ile çocuğumuzu 1. sınıfa vermeyeceğiz. Bunun en büyük nedeni, başlayacağı okulda 2005 kasım doğumlu çocuklarında varlığı. Her ne kadar bakan “66 ve 84 aylık çocuklarımız aynı sınıfta olmayacak ki ortalaması 72 ay bunların” dese bile 18 ay fark büyük bir fark! Müfredat değişecek,yaşı küçük olanlar sene sonuna doğru okuma yazma öğrenecek açıklaması da aklıma yatmıyor, ya peki geçen sene ana sınıfı okumuş diğer bölüm ? onlar mı sıkılacak bizimkiler mi zorlanacak ? Öğretmenler bütün yaz boyunca nasıl hazır olacak ? İleride seçme sınavları devam ettiği takdirde bu çocukların sayısı itibari ile şansları ne olacak ? daha bir sürü soru var akıllarda ve çözülmüş değil. Bekleyip göreceğiz. Biz haziranda okulların kapanmasını bekliyor ve gidişatı akışına bırakıyoruz ancak Begüm’ün hazırladığı bu bildiriyi de desteklemek istiyorum.
Çocuğu bu sene 1. sınıfa başlatılacak aileler ve seneye ve sonraki seneye.. imzalamak isterseniz bir imza kampanyası başlattık. Begüm’ün yazısını buradan okuyabilirsiniz.
İmza atmak için İLK OKUL İÇİN 5BUÇUK ÇOK ERKEN İMZA KAMPANYASI tıklayabilir ve imzalayabilirsiniz.
Begüm’ün hazırladığı bildirge de BURADA. Tıklayıp indirebilir, bloglarınızda ya da tüm sosyal mecranızda paylaşabilirsiniz.
Hedef 27 Mayıs 2012- 9 Haziran 2012 tarihleri arasında 5000 destek imza toplayabilmek.
Eğer siz de çocuklarınızın geleceği için endişeleniyorsanız, kampanya desteğinizi bekliyor !
Kızı Eylül ayında 69 aylık olacak anne Çiğdem
Ayça nın yazısını aynen yayınlıyorum;
Yasa onaylanmadan, ne olacağını görmeden ses etmek istemedim ve her ne olursa olsun biz ailece aldığımız karar ile çocuğumuzu 1. sınıfa vermeyeceğiz. Bunun en büyük nedeni, başlayacağı okulda 2005 kasım doğumlu çocuklarında varlığı. Her ne kadar bakan “66 ve 84 aylık çocuklarımız aynı sınıfta olmayacak ki ortalaması 72 ay bunların” dese bile 18 ay fark büyük bir fark! Müfredat değişecek,yaşı küçük olanlar sene sonuna doğru okuma yazma öğrenecek açıklaması da aklıma yatmıyor, ya peki geçen sene ana sınıfı okumuş diğer bölüm ? onlar mı sıkılacak bizimkiler mi zorlanacak ? Öğretmenler bütün yaz boyunca nasıl hazır olacak ? İleride seçme sınavları devam ettiği takdirde bu çocukların sayısı itibari ile şansları ne olacak ? daha bir sürü soru var akıllarda ve çözülmüş değil. Bekleyip göreceğiz. Biz haziranda okulların kapanmasını bekliyor ve gidişatı akışına bırakıyoruz ancak Begüm’ün hazırladığı bu bildiriyi de desteklemek istiyorum.
Çocuğu bu sene 1. sınıfa başlatılacak aileler ve seneye ve sonraki seneye.. imzalamak isterseniz bir imza kampanyası başlattık. Begüm’ün yazısını buradan okuyabilirsiniz.
İmza atmak için İLK OKUL İÇİN 5BUÇUK ÇOK ERKEN İMZA KAMPANYASI tıklayabilir ve imzalayabilirsiniz.
Begüm’ün hazırladığı bildirge de BURADA. Tıklayıp indirebilir, bloglarınızda ya da tüm sosyal mecranızda paylaşabilirsiniz.
Hedef 27 Mayıs 2012- 9 Haziran 2012 tarihleri arasında 5000 destek imza toplayabilmek.
Eğer siz de çocuklarınızın geleceği için endişeleniyorsanız, kampanya desteğinizi bekliyor !
“4+4+4 Eğitim yasası” ile ilgili çekincelerimizi içeren bu bildirge, herhangi bir maddi çıkar beklentisi olmaksızın, tüm içeriğine sadık kalınmak ve herhangi bir değişiklik yapılmamak şartı ile, aynı endişeleri taşıyan ebeveynlerin ve kişilerin kullanıma açıktır.
Bu bildirge, alıntı yapılmaksızın bütünü ile ve içeriği hiçbir şekilde değiştirilmeden kullanılabilir.
Kullanıldığı zaman bildirge için kaynak gösterimi (www.dilimdenyaziyadusenler.com) zorunludur.
Bu bildirgeye destek olmak isteyenler;
www.imzakampanyam.com sitesinde açılmış olan “İlkokul için 5buçuk çok erken” imza kampanyasına katılarak,
Kaynak belirtmek koşulu ile blog/web sayfalarında yayınlayarak ve yayını destek için imza kampanyası sayfasına yönlendirerek,
Twitter, instagram gibi sosyal medya mecralarında da “#İlkokulİçin5bucukÇokErken” hashtagi ile kullanabilirler.
Bu bildirge, kanunlarla korunmakta olup yukarıda bahsi geçen kullanım koşullarına uymayanlar hakkında suç duyurusu yapılacaktır.
Kızı Eylül ayında 69 aylık olacak anne Çiğdem
27 Mayıs 2012 Pazar
Sakıp Sabancı Müzesi - Rembrandt az daha.
Merhaba,
Kartal Lütfi Kırdar a gittik geçen Cuma günü, bahçede bu kuşları gördük. Karatavuk a benzettik ama değil, gözlerinin etrafında da sarı hareler ve kanadında küçük beyaz şekilcik var. Sesi çok güzeldi. Ne kuşu acaba bilen var mı?? Ah ben renk körü olmasaydım, başınıza kuş gözlemcisinin alası olurdum ya neyse.
Oradan Adatepe ye geldik, endişe edilecek bişi yok dediler göğsümde ki kitle için ama kontrol şartmış. Bidaha gideceğim, kaç ayda bir kontrole gideceğim belli olacakmış. Hayırlısı diyelim, unutalım.
Zorlamasam bişi söylemiyorlar, ne olacak kansermiyim diye ben sordum. Yok canım, öyle olsa hemen ameliyata alırdık diye lütfettiler.
Bu bacaklar kime ait bilmiyorum. Ada üşümesin diye kötü, rutubet kokan, teknenin iç tarafına geçtik.
Resimde çekince bacaklar v.s çıktı, idare edin.
Başka uzuvlarda vaa. :-) Arabayı Beykoz a park ettik, bin motora ver elini Yeniköy. Hedef mi, Sakıp Sabancı Müzesi, Rembrandt ve Çağdaşları sergisi.
Sonra acıktık. İstinye koyunda balık yedik. Önden sucuğa benzeyen bol baharatlı ve leziz midye dolma.
Anneanne ve Engin Balıkçısı. istavritler olta tutumu ve canlı canlııı.
Cani anneyim biliyorum. Bir diğer hanım da, ağla birlikte akvaryuma koyulan ve teker teker ağdan akvaryuma geçiş yapan balıklara ay ne güzel diyordu. Hanım hanııım, can çekişiyor o balıklar yazık diyemedim.
Ada kız ın sanatsal çalışması.
İsterseniz tekne de de yiyebilirsiniz.
Sanatsal çalışmam.
Dedim ki kardeşime Loto olmuş 5 milyon, loto oynayalım. Ok. dedi ama unuttuk. Loto 7 milyon hangi ilçeye çıkmış bilin bakalım. SARIYEEEERR.
Yaprak, midyeyi götürürken. Gözlüklerden taviz yok. Resim habersiz çekildi. Doğal.
Salata.
Eller yağlı, balığı nasıl çekeceğiz. Başlamadan çekmek lazımdı ama unuttuk.
Hesap ödeyen anne Çiğdem. 3 İstavrit porsiyon, bir midye, bir salata. Ada ya yarım uskumru. 60 Tl. Kredi kartı geçmiyor. İstinye koyu.
Küpelerim de yeni. Gümüş. :-)
Ada nın sanatsal çalışması. Anneanne ve garsonun profesyonel masa bakışı. İşini iyi yapan bir beydi.
Dönüş yolu.
Anneanne ve Teyze
Ada kız a dondurma yiyeceksin dedik, Yaprak ile koşarak yürüdüler dönüş yolunda. Oysa yorulmuştu hasbam. Yine de maşallahı var yürüme işinde. Ve Yeniköy, Mua dondurmacısına vardık.
Italyan bir bayan açmış. Sütlerini sordum, Paket Pınar yada sütaş dedi. Puanları kaybettiler.
Dondurma gibi değil, yeni nesil; krema gibi dondurmalardan. Beğenmedim.
Kızım farklı düşünüyordu tabi. Meyveli olanlar ''sorbe'' dedikleri türden.
Bir de diğer tarafa yürüyelim dedik. Yeniköy den Tarabya ya 7 km bir yol var. Gidiş dönüş 14 km.
Daha iyisi olamaz. Boğaz kenarı, eskisi gibi balıkçı tekneleri yok. Ohhh püfür püfür. Bu bey ile hanım ın keyfine bayıldım. İzin istedim ve resimlerini çektim.
Yürüyüş yolu.
Ada kız dönüşte, az cips yiyor. Annesi dayanamadı, kızı da yedi tabi. Hataaaa.
Dönüşte o kokuya dayanamazdık. Giyindik dışarıda seyahat ettik.
Teyzem de teyzem.
Rembrandt mı, haftaya kaldı. Iyi kide kaldı belki Cem de gelebilir.
Çağdaş olmasına az kalan anne Çiğdem
Kartal Lütfi Kırdar a gittik geçen Cuma günü, bahçede bu kuşları gördük. Karatavuk a benzettik ama değil, gözlerinin etrafında da sarı hareler ve kanadında küçük beyaz şekilcik var. Sesi çok güzeldi. Ne kuşu acaba bilen var mı?? Ah ben renk körü olmasaydım, başınıza kuş gözlemcisinin alası olurdum ya neyse.
Oradan Adatepe ye geldik, endişe edilecek bişi yok dediler göğsümde ki kitle için ama kontrol şartmış. Bidaha gideceğim, kaç ayda bir kontrole gideceğim belli olacakmış. Hayırlısı diyelim, unutalım.
Zorlamasam bişi söylemiyorlar, ne olacak kansermiyim diye ben sordum. Yok canım, öyle olsa hemen ameliyata alırdık diye lütfettiler.
Bu bacaklar kime ait bilmiyorum. Ada üşümesin diye kötü, rutubet kokan, teknenin iç tarafına geçtik.
Resimde çekince bacaklar v.s çıktı, idare edin.
Başka uzuvlarda vaa. :-) Arabayı Beykoz a park ettik, bin motora ver elini Yeniköy. Hedef mi, Sakıp Sabancı Müzesi, Rembrandt ve Çağdaşları sergisi.
Sonra acıktık. İstinye koyunda balık yedik. Önden sucuğa benzeyen bol baharatlı ve leziz midye dolma.
Anneanne ve Engin Balıkçısı. istavritler olta tutumu ve canlı canlııı.
Cani anneyim biliyorum. Bir diğer hanım da, ağla birlikte akvaryuma koyulan ve teker teker ağdan akvaryuma geçiş yapan balıklara ay ne güzel diyordu. Hanım hanııım, can çekişiyor o balıklar yazık diyemedim.
Ada kız ın sanatsal çalışması.
İsterseniz tekne de de yiyebilirsiniz.
Sanatsal çalışmam.
Dedim ki kardeşime Loto olmuş 5 milyon, loto oynayalım. Ok. dedi ama unuttuk. Loto 7 milyon hangi ilçeye çıkmış bilin bakalım. SARIYEEEERR.
Yaprak, midyeyi götürürken. Gözlüklerden taviz yok. Resim habersiz çekildi. Doğal.
Salata.
Eller yağlı, balığı nasıl çekeceğiz. Başlamadan çekmek lazımdı ama unuttuk.
Hesap ödeyen anne Çiğdem. 3 İstavrit porsiyon, bir midye, bir salata. Ada ya yarım uskumru. 60 Tl. Kredi kartı geçmiyor. İstinye koyu.
Küpelerim de yeni. Gümüş. :-)
Ada nın sanatsal çalışması. Anneanne ve garsonun profesyonel masa bakışı. İşini iyi yapan bir beydi.
Dönüş yolu.
Anneanne ve Teyze
Ada kız a dondurma yiyeceksin dedik, Yaprak ile koşarak yürüdüler dönüş yolunda. Oysa yorulmuştu hasbam. Yine de maşallahı var yürüme işinde. Ve Yeniköy, Mua dondurmacısına vardık.
Italyan bir bayan açmış. Sütlerini sordum, Paket Pınar yada sütaş dedi. Puanları kaybettiler.
Dondurma gibi değil, yeni nesil; krema gibi dondurmalardan. Beğenmedim.
Kızım farklı düşünüyordu tabi. Meyveli olanlar ''sorbe'' dedikleri türden.
Bir de diğer tarafa yürüyelim dedik. Yeniköy den Tarabya ya 7 km bir yol var. Gidiş dönüş 14 km.
Daha iyisi olamaz. Boğaz kenarı, eskisi gibi balıkçı tekneleri yok. Ohhh püfür püfür. Bu bey ile hanım ın keyfine bayıldım. İzin istedim ve resimlerini çektim.
Yürüyüş yolu.
Ada kız dönüşte, az cips yiyor. Annesi dayanamadı, kızı da yedi tabi. Hataaaa.
Dönüşte o kokuya dayanamazdık. Giyindik dışarıda seyahat ettik.
Teyzem de teyzem.
Rembrandt mı, haftaya kaldı. Iyi kide kaldı belki Cem de gelebilir.
Çağdaş olmasına az kalan anne Çiğdem
25 Mayıs 2012 Cuma
Teyzem Latife - M. Sadık Öke ve Fatih Bayhan
Günaydın,
Bu aralar üstümde bir uyku hali var ya haydi hayırlısı.
Insan akşam 22,00 de salonda sızar ve sabah yine 10,00 da kalkar mı yahu. Arada sabah 06,30 da Cem e kahvaltı var tabi. Görevlerine bağlı bir zevceyim.
Teyzem Latife, Atatürk ile geçen bir ömrün saklı kalmış hikayesi, katabı okudum ve bittiğinde kendimi üzgün buldum. Çok da beğendim ve birçok bilmediğim şeyi anladım, yorumladım ve öğrendim.
Kitap, Fatih Bayhan ve Latife hanim in torunu gibi olan Mehmet Sadık Öke arasında istediklerini anlatabilmesi için Fatih bey in sorduğu sorulardan oluşuyor. Anladığım kadarı ile daha gizlenen ve Sadık Öke nin bile bilmediği Latife hanım tarafından yokedilen bilgiler de mevcut.
Latife hanım ın mektupları 2074 de açıklanacakmış. Duymak ve bu kitabı okuduğum gibi okumak isterdim. 108 yaşında olacağım düşünülürse hiç şansım yok.
Kitabı okuyunca bir de şunu anlıyorsunuz. Aslında merakla beklediğimiz ne çok bilgi varmış. Kitabı bir hafiye gibi okudum desem yeridir.
Kitabı bitirdiğinizde Latife Uşaki yi seviyorsunuz, takdir ediyorsunuz ve hayran oluyorsunuz. Ne kadar değerli bir hanımmış. Kaç dil bildiğini ise unuttum bile. Şu anda gözümde bir dev Latife Uşaki. Oysa Ortaokulu bitirdiğim de bana verilen yada okuduğum bilgiler tam tersiymiş. O zamanlar keşke gidip ziyaret edebilseydim onu Harbiyede ki evde. 8 yaşında olmazdı tabi. O devire göre müthişmiş Latife Uşaki ve tabiki Atatürk. Birbirlerini iyi ki bulmuşlar.
Abdurrahim Tunçak, paşanın Fikriye hanım dan oğlu olabilir diyorlar. İlginç. Devir ne olursa olsun erkeklerin çapkınlıkları ( istisnalar kaideyi bozmaz) değişmiyor. Hele o devirde bir erkeğin dört kadını veya daha fazlasını imam nikahı adı altında alabilmesi gerçeği varken.
Internette bir sitede bulduğum kısa bir yazı; can Dündar ve Mete Akyol ile röportaj yapmış.
Babası"ndan O'na Sadrazam Talat Paşa'nın "Çanakkale muzafferiyeti hatırası" olarak hediye ettiği iki halı ile Cumhuriyet'in 10 yılında İş Bankası tarafından armağan edilen bir otomobil kaldı Otomobili Anıtkabir Müzesi'ne hediye etti Halıları unutulmaz bir dönemden kalan kutsal emanetler olarak evine serdi
Ne gösterişi sevmiş, ne "babası"nın adını kullanmaya tenezzül etmişti
Emekli olunca evine çekildi Ortalıkta görünmez, gazetecilerle görüşmezdi
Mete Akyol, nefis bir röportajla O'nu Türkiye kamuoyuna tanıtana kadar adı bile duyulmadı pek
Gazetelerde çıkan fotoğrafları Atatürk'e o kadar benziyordu ki, herkes O'nun üvey değil, gerçek evlat olduğuna inanmaya başlamıştı 4 yıl önce Mete ağabey, hazırladığım bir belgesel vesilesiyle beni Abdürrahim Bey'e götürmüştü Son derece sade döşenmiş bir evde, boyu, yüzü, burnu, alın açıklığı, geriye taranmış saçlarıyla gerçekten de Atatürk'ün son dönem fotoğraflarına tıpa tıp benzeyen bu zarif beyefendi ile tanıştım
Uzun uzun sohbet ettik, birbirinden ilginç anılar dinledik Belgeseli izlerken adeta o günlere döndü; bir şarkı çalmaya başlayınca gizli gizli gözyaşlarını kuruladı Laf, 'Atatürk'ün gerçek oğlu olma" iddialarından açılınca yeniden sessizliğe gömüldü Bu konuda eşine bile bir şey söylememiş olduğunu farkettim Üsteleyince, "Bazı sırlar benimle mezara gidecek, lütfen buna saygı gösterin" dedi Saygıyla boyun eğdik ve vedalaştık
Bir dönemin sessiz tanığı, önceki gün (13 Ağustos 1999) sırlarıyla mezara gitti
Geride pek az servet, özenle saklanmış binbir anı ve çoklarına ibret olması gereken bir yaşam bıraktı
kaynak; http://www.gecekahvesi.org/mustafa-kemal-ataturk/207198-abdurrahim-tuncak-ataturkun-manevi-oglu.html
Atatürk Halep te, kabakulak ve bir rahatsızlık daha geçirmiş ve bu sebeple çocuğu olamaz denilmiş!!
Bir de Nazım Hikmet in Latife Hanım a yazılmış şiiri kitapta anlatılan akrabalık ilişkileri ve hikayeler dolayısıyla beni etkiledi. Şiir sevmem aslında ama anlamlı okununca demekki seviliyormuş;
O mavi gözlü bir devdi,
Minnacık bir kadın sevdi,
Kadının hayali minnacık bir evdi,
bahçesinde ebruli,
hanımeli,
açan bir ev.
Bir dev gibi seviyordu dev.
Ve elleri öyle büyük işler için
hazırlanmıştı ki devin,
yapamazdı yapısını,
yapamazdı kapısını,
behçesinde ebruli,
açan evin.
Kitabı okurken ağladığım sayfalardan biriydi bu şiirin olduğu sayfa.
Yeğen, Sadık Öke ye çok da teşekkür etmek isterim bu kitabı yayınladığı için, çünkü bence dedikodu sınıfında olan birçok konuşulanı gerçekler yada yalanlar olarak, aileden biri olarak ortaya çıkardığı için.
Latife uşaki ve Atatürk arasında geçen bir konuşma;
Latife teyzem böyle bir karekterde değildi, eğer bir şey olmazsa ''Bu olmaz'' derdi. Hatta bu çok önemli bir şeydir. Paşa, '' Latife, olur mu bu? dediği zaman o, ''olmaz paşam'' dermiş. Paşa, ''canım olur'' dediği zaman da , '' sen olacağına eminsen, bunu zaten bana sormassın'' dermiş. '' Olacak bir şey varsa bunu yaparsın, olmayacağını bildiğin için bana soruyorsun. Fakat oldurmaya çalışırsan olmaz, sen yaparsan olur. '' Diğerleri bundan çok yararlanmaya çalışmışlar, bunun için çatışmışlar.
Ayrıca Latife Uşaki nin; En sevdiği arkadaşları şu memlekete acısalar, kocamın sağlığına acısalar, yapmazlar ona içirmezler diyor.
Kitap ta daha önce yazılmış, hatıratlara ve kitaplara da göndermeler yapılıyor ki bu kısımlar da bence çok ilginç. Bir konu ile ilgili bir çok ayrı görüşte olan insanların kitaplarını okumak gerektiğine olan inancımıda destekler durumda bu göndermeler.
Latife hanım ın bir dert yanışı var;
Hep yanındalar, hiç yalnız bırakmıyorlar. Biz hiç yalnız kalamıyoruz, o saatten sonra o kadar içkiyle bize paylaşacak birşey kalmıyor.
Çok üzülüyor insan, bazı görmediğimiz, düşünemediğimiz konularıda açığa çıkarıyor kitap.
Biz hep ülke kurtaran büyük adam görüyoruz ama onun kocası.
Ilk tanışmalarına ait silahlı bir gece ( aslında dört gece) var ki. Atatürk ünde bir erkek olduğunu ve bazı isteklerine o devirde nasıl gem vuramadığını veya vurmak istemediğini de anlıyoruz. O bölümü buraya almayacağım çünkü okuması çok keyifli.
Latife Uşaki nin, öngürüleri de çok temiz ve doğruymuş. Bakınız sayfa 262.
Sadık Öke nin verdiği bilgiler; sayfa 263'ün sonu ve sayfa 264-265.
Sayfa 278 teki barbunya hikayesi.
Bazan kağıt oynanırmış, Paşa kaybedince borcunu öder ama kazanınca almazmış. Bazı huylarını babama benzetmedim değil. Dalga geçmiyorum.
Bir dönem Gümüşsuyunda çalıştığım, kuaföre gittiğim yemek yediğim parsel de eskiden mezarlıkmış. Pek şaşırdım. Öğlende yemek yediğimiz, manzaralı yer Ayaspaşada ki kökün bahçesiymiş. Vayki vay. Muammer bey ( Latife hanım ın babası ahkikaten dönemin Koç uymuş)
Kitap okumak güzel.
Paşa ile Latife Uşaki nin aralarında ki beyaz gül hadisesi de çok dokunaklı ve güzel.
Bazı yerlerde aile bağlarını anlamak için kendimi soy ağacı çizerken buldum.
Atatürk ün kızkardeşi Makbule hanım la ilgili sona ulaşamadım henüz. Kitapta yok bu bilgi!!
Latife Uşaki 1975 yılında maalesef kanser sebebiyle vefat ediyor. Sanırım biraz da ölmeyi istiyor.
Neden böyle yazdığım için; okuyunuz kitap.
Paşanın ölüm günün aslında 9 Kasım olduğunu da bu kitap tan öğrendim.
Velhasıl Latife Uşaki çok asil, akıllı, kültürlü bir kadınmış.
Bu arada;
En son gittiğimde Sürayya Paşanın Maltepe nin yukarısında olan köşkü çürüyordu.Mezarı da orada ama maalesef bakım yok. Bu adama yapılır mı??
1874 yılında Yugoslavya 'daki Patgoriçe 'de doğan Süreyya Paşa, ilkokuldan sonra askeriyeye girerek, Balkan Harbi 'nde Tümgeneral oldu. Birinci Dünya Savaşı 'ndan sonra ordudan ayrılarak iş hayatına atılan Süreyya Paşa, Türkiye 'nin ilk özel, devlet yardımı almadan kurulan Süreyya Paşa Mensucat Fabrikası 'nı da 1914 'te kurdu. Süreyya Paşa Soyadı Kanunu 'nun çıkmasıyla İlmen soyadını aldı. Milletvekiliği de yapan Süreyya İlmen hayırseverliği ve bizzat kendisinin finanse ettiği sosyal hizmetlerle dolu bir yaşam geçirdi. Erken Cumhuriyet yıllarında İstanbul ve özellikle Kadıköy, Üsküdar civarına katkıda bulunarak birçok konuda öncülük etti. Süreyya Paşa (İlmen), Kadıköy ve Üsküdar 'ın gelişmesi için masrafların bir kısmını bizzat kendisi üstlenerek, elektrik, kanalizasyon, halkın temiz su içmesi ve böylece tifodan korunmasını sağlamak için Kayış Dağı suyunun Kadıköy 'e getirilmesi gibi birçok işe önayak oldu. Halen Kadıköy 'de Yoğurtçu Parkı ' adıyla bilinen dere kenarının ıslahıyla yeşil alanın oluşturulması, Süreyya Sineması, Maltepe sahilinde bulunan Süreyya Plajı 'nı yaptırdı. Ayrıca Kadıköy Hilaliahmer (Kızılay) Cemiyeti, şark Musiki Cemiyeti, Maltepe Maarif Encümeni, Üsküdar İdman Kulübü ve Sivil Havacılık Kulübü başkanlıklarında bulundu. Ticaret ve Sanayi Odaları, Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu ve CHP Üsküdar İlçe Başkanlığı, İstanbul Milletvekilliği (1927 1930) ve şehir meclis üyeliği gibi görevler yaptı. Süreyya Paşa, Maltepe 'deki Narlıdere çiftliği 'ni 1952 'de Türk işçisinin sağlığını korumak amacı ile işçi sigortaları (SSK) kurumuna, Süreyya Sineması 'nı Darüşşafaka Cemiyeti 'ne, Süreyya Plajı 'nı ise Maltepe Belediyesi 'ne bağışlayarak, 1955 'te Kadıköy Moda 'da bulunan evinde vefat etti.
Kaynak; http://www.emlakkulisi.com/sureyya-pasanin-turbe-mezari-ve-kosku-bakimsizliktan-coktu/86501
Kitapkurdu anne Çiğdem
Bu aralar üstümde bir uyku hali var ya haydi hayırlısı.
Insan akşam 22,00 de salonda sızar ve sabah yine 10,00 da kalkar mı yahu. Arada sabah 06,30 da Cem e kahvaltı var tabi. Görevlerine bağlı bir zevceyim.
Teyzem Latife, Atatürk ile geçen bir ömrün saklı kalmış hikayesi, katabı okudum ve bittiğinde kendimi üzgün buldum. Çok da beğendim ve birçok bilmediğim şeyi anladım, yorumladım ve öğrendim.
Kitap, Fatih Bayhan ve Latife hanim in torunu gibi olan Mehmet Sadık Öke arasında istediklerini anlatabilmesi için Fatih bey in sorduğu sorulardan oluşuyor. Anladığım kadarı ile daha gizlenen ve Sadık Öke nin bile bilmediği Latife hanım tarafından yokedilen bilgiler de mevcut.
Latife hanım ın mektupları 2074 de açıklanacakmış. Duymak ve bu kitabı okuduğum gibi okumak isterdim. 108 yaşında olacağım düşünülürse hiç şansım yok.
Kitabı okuyunca bir de şunu anlıyorsunuz. Aslında merakla beklediğimiz ne çok bilgi varmış. Kitabı bir hafiye gibi okudum desem yeridir.
Kitabı bitirdiğinizde Latife Uşaki yi seviyorsunuz, takdir ediyorsunuz ve hayran oluyorsunuz. Ne kadar değerli bir hanımmış. Kaç dil bildiğini ise unuttum bile. Şu anda gözümde bir dev Latife Uşaki. Oysa Ortaokulu bitirdiğim de bana verilen yada okuduğum bilgiler tam tersiymiş. O zamanlar keşke gidip ziyaret edebilseydim onu Harbiyede ki evde. 8 yaşında olmazdı tabi. O devire göre müthişmiş Latife Uşaki ve tabiki Atatürk. Birbirlerini iyi ki bulmuşlar.
Abdurrahim Tunçak, paşanın Fikriye hanım dan oğlu olabilir diyorlar. İlginç. Devir ne olursa olsun erkeklerin çapkınlıkları ( istisnalar kaideyi bozmaz) değişmiyor. Hele o devirde bir erkeğin dört kadını veya daha fazlasını imam nikahı adı altında alabilmesi gerçeği varken.
Internette bir sitede bulduğum kısa bir yazı; can Dündar ve Mete Akyol ile röportaj yapmış.
Babası"ndan O'na Sadrazam Talat Paşa'nın "Çanakkale muzafferiyeti hatırası" olarak hediye ettiği iki halı ile Cumhuriyet'in 10 yılında İş Bankası tarafından armağan edilen bir otomobil kaldı Otomobili Anıtkabir Müzesi'ne hediye etti Halıları unutulmaz bir dönemden kalan kutsal emanetler olarak evine serdi
Ne gösterişi sevmiş, ne "babası"nın adını kullanmaya tenezzül etmişti
Emekli olunca evine çekildi Ortalıkta görünmez, gazetecilerle görüşmezdi
Mete Akyol, nefis bir röportajla O'nu Türkiye kamuoyuna tanıtana kadar adı bile duyulmadı pek
Gazetelerde çıkan fotoğrafları Atatürk'e o kadar benziyordu ki, herkes O'nun üvey değil, gerçek evlat olduğuna inanmaya başlamıştı 4 yıl önce Mete ağabey, hazırladığım bir belgesel vesilesiyle beni Abdürrahim Bey'e götürmüştü Son derece sade döşenmiş bir evde, boyu, yüzü, burnu, alın açıklığı, geriye taranmış saçlarıyla gerçekten de Atatürk'ün son dönem fotoğraflarına tıpa tıp benzeyen bu zarif beyefendi ile tanıştım
Uzun uzun sohbet ettik, birbirinden ilginç anılar dinledik Belgeseli izlerken adeta o günlere döndü; bir şarkı çalmaya başlayınca gizli gizli gözyaşlarını kuruladı Laf, 'Atatürk'ün gerçek oğlu olma" iddialarından açılınca yeniden sessizliğe gömüldü Bu konuda eşine bile bir şey söylememiş olduğunu farkettim Üsteleyince, "Bazı sırlar benimle mezara gidecek, lütfen buna saygı gösterin" dedi Saygıyla boyun eğdik ve vedalaştık
Bir dönemin sessiz tanığı, önceki gün (13 Ağustos 1999) sırlarıyla mezara gitti
Geride pek az servet, özenle saklanmış binbir anı ve çoklarına ibret olması gereken bir yaşam bıraktı
kaynak; http://www.gecekahvesi.org/mustafa-kemal-ataturk/207198-abdurrahim-tuncak-ataturkun-manevi-oglu.html
Atatürk Halep te, kabakulak ve bir rahatsızlık daha geçirmiş ve bu sebeple çocuğu olamaz denilmiş!!
Bir de Nazım Hikmet in Latife Hanım a yazılmış şiiri kitapta anlatılan akrabalık ilişkileri ve hikayeler dolayısıyla beni etkiledi. Şiir sevmem aslında ama anlamlı okununca demekki seviliyormuş;
O mavi gözlü bir devdi,
Minnacık bir kadın sevdi,
Kadının hayali minnacık bir evdi,
bahçesinde ebruli,
hanımeli,
açan bir ev.
Bir dev gibi seviyordu dev.
Ve elleri öyle büyük işler için
hazırlanmıştı ki devin,
yapamazdı yapısını,
yapamazdı kapısını,
behçesinde ebruli,
açan evin.
Kitabı okurken ağladığım sayfalardan biriydi bu şiirin olduğu sayfa.
Yeğen, Sadık Öke ye çok da teşekkür etmek isterim bu kitabı yayınladığı için, çünkü bence dedikodu sınıfında olan birçok konuşulanı gerçekler yada yalanlar olarak, aileden biri olarak ortaya çıkardığı için.
Latife uşaki ve Atatürk arasında geçen bir konuşma;
Latife teyzem böyle bir karekterde değildi, eğer bir şey olmazsa ''Bu olmaz'' derdi. Hatta bu çok önemli bir şeydir. Paşa, '' Latife, olur mu bu? dediği zaman o, ''olmaz paşam'' dermiş. Paşa, ''canım olur'' dediği zaman da , '' sen olacağına eminsen, bunu zaten bana sormassın'' dermiş. '' Olacak bir şey varsa bunu yaparsın, olmayacağını bildiğin için bana soruyorsun. Fakat oldurmaya çalışırsan olmaz, sen yaparsan olur. '' Diğerleri bundan çok yararlanmaya çalışmışlar, bunun için çatışmışlar.
Ayrıca Latife Uşaki nin; En sevdiği arkadaşları şu memlekete acısalar, kocamın sağlığına acısalar, yapmazlar ona içirmezler diyor.
Kitap ta daha önce yazılmış, hatıratlara ve kitaplara da göndermeler yapılıyor ki bu kısımlar da bence çok ilginç. Bir konu ile ilgili bir çok ayrı görüşte olan insanların kitaplarını okumak gerektiğine olan inancımıda destekler durumda bu göndermeler.
Latife hanım ın bir dert yanışı var;
Hep yanındalar, hiç yalnız bırakmıyorlar. Biz hiç yalnız kalamıyoruz, o saatten sonra o kadar içkiyle bize paylaşacak birşey kalmıyor.
Çok üzülüyor insan, bazı görmediğimiz, düşünemediğimiz konularıda açığa çıkarıyor kitap.
Biz hep ülke kurtaran büyük adam görüyoruz ama onun kocası.
Ilk tanışmalarına ait silahlı bir gece ( aslında dört gece) var ki. Atatürk ünde bir erkek olduğunu ve bazı isteklerine o devirde nasıl gem vuramadığını veya vurmak istemediğini de anlıyoruz. O bölümü buraya almayacağım çünkü okuması çok keyifli.
Latife Uşaki nin, öngürüleri de çok temiz ve doğruymuş. Bakınız sayfa 262.
Sadık Öke nin verdiği bilgiler; sayfa 263'ün sonu ve sayfa 264-265.
Sayfa 278 teki barbunya hikayesi.
Bazan kağıt oynanırmış, Paşa kaybedince borcunu öder ama kazanınca almazmış. Bazı huylarını babama benzetmedim değil. Dalga geçmiyorum.
Bir dönem Gümüşsuyunda çalıştığım, kuaföre gittiğim yemek yediğim parsel de eskiden mezarlıkmış. Pek şaşırdım. Öğlende yemek yediğimiz, manzaralı yer Ayaspaşada ki kökün bahçesiymiş. Vayki vay. Muammer bey ( Latife hanım ın babası ahkikaten dönemin Koç uymuş)
Kitap okumak güzel.
Paşa ile Latife Uşaki nin aralarında ki beyaz gül hadisesi de çok dokunaklı ve güzel.
Bazı yerlerde aile bağlarını anlamak için kendimi soy ağacı çizerken buldum.
Atatürk ün kızkardeşi Makbule hanım la ilgili sona ulaşamadım henüz. Kitapta yok bu bilgi!!
Latife Uşaki 1975 yılında maalesef kanser sebebiyle vefat ediyor. Sanırım biraz da ölmeyi istiyor.
Neden böyle yazdığım için; okuyunuz kitap.
Paşanın ölüm günün aslında 9 Kasım olduğunu da bu kitap tan öğrendim.
Velhasıl Latife Uşaki çok asil, akıllı, kültürlü bir kadınmış.
Bu arada;
En son gittiğimde Sürayya Paşanın Maltepe nin yukarısında olan köşkü çürüyordu.Mezarı da orada ama maalesef bakım yok. Bu adama yapılır mı??
1874 yılında Yugoslavya 'daki Patgoriçe 'de doğan Süreyya Paşa, ilkokuldan sonra askeriyeye girerek, Balkan Harbi 'nde Tümgeneral oldu. Birinci Dünya Savaşı 'ndan sonra ordudan ayrılarak iş hayatına atılan Süreyya Paşa, Türkiye 'nin ilk özel, devlet yardımı almadan kurulan Süreyya Paşa Mensucat Fabrikası 'nı da 1914 'te kurdu. Süreyya Paşa Soyadı Kanunu 'nun çıkmasıyla İlmen soyadını aldı. Milletvekiliği de yapan Süreyya İlmen hayırseverliği ve bizzat kendisinin finanse ettiği sosyal hizmetlerle dolu bir yaşam geçirdi. Erken Cumhuriyet yıllarında İstanbul ve özellikle Kadıköy, Üsküdar civarına katkıda bulunarak birçok konuda öncülük etti. Süreyya Paşa (İlmen), Kadıköy ve Üsküdar 'ın gelişmesi için masrafların bir kısmını bizzat kendisi üstlenerek, elektrik, kanalizasyon, halkın temiz su içmesi ve böylece tifodan korunmasını sağlamak için Kayış Dağı suyunun Kadıköy 'e getirilmesi gibi birçok işe önayak oldu. Halen Kadıköy 'de Yoğurtçu Parkı ' adıyla bilinen dere kenarının ıslahıyla yeşil alanın oluşturulması, Süreyya Sineması, Maltepe sahilinde bulunan Süreyya Plajı 'nı yaptırdı. Ayrıca Kadıköy Hilaliahmer (Kızılay) Cemiyeti, şark Musiki Cemiyeti, Maltepe Maarif Encümeni, Üsküdar İdman Kulübü ve Sivil Havacılık Kulübü başkanlıklarında bulundu. Ticaret ve Sanayi Odaları, Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu ve CHP Üsküdar İlçe Başkanlığı, İstanbul Milletvekilliği (1927 1930) ve şehir meclis üyeliği gibi görevler yaptı. Süreyya Paşa, Maltepe 'deki Narlıdere çiftliği 'ni 1952 'de Türk işçisinin sağlığını korumak amacı ile işçi sigortaları (SSK) kurumuna, Süreyya Sineması 'nı Darüşşafaka Cemiyeti 'ne, Süreyya Plajı 'nı ise Maltepe Belediyesi 'ne bağışlayarak, 1955 'te Kadıköy Moda 'da bulunan evinde vefat etti.
Kaynak; http://www.emlakkulisi.com/sureyya-pasanin-turbe-mezari-ve-kosku-bakimsizliktan-coktu/86501
Kitapkurdu anne Çiğdem
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)