Merhaba,
Öyle çok şey oluyor ki, hangi birini yazayım şaşırdım.
Hani buraya gelince hayat yavaşlayacaktı diyor Cem. Zaman ne çabuk geçiyor diyoruz.
Bitmemiş o kadar çokşey var ki.
Derken...
Bir hastahane ( yeni yazılış Hastane) macerası yaşadık ki, şöyle bir silkelendim (k), hani cenazeye gitmişssiniz gibi, anlatabildim mi??
3,5-4 aydır süren elimde ki uyuşma için, sanırım ''Karpal Tendon'' teşhisi koydum demiştim ya, uyuşma artınca, ihmal etmeyelim dedik ve aldım SSK dan, internet ten randevu ve ver elini Muğla Sıtkı Koçman Eğitim ve Araştırma Hastanesi. Bu arada eve, birkaçgün önce gelen bir Dalyan lı misafirimiz, aa aldınız mı randevu dedi, ben de ne olacakki zor mu dedim, evet yanıtını aldım. Allah Allah biz zorlanmadık!! Tesadüf uygun olan Beyin Cerrahi, Serhat Aydıner den de randevu aldım. Saat 13,40. Dalyan- Muğla 84 km, e bir saat takribi, nitekim zamanında vardık. Amma dr. un ameliyat ve vizite çalışmaları sonucu, koridorda önü tek kalabalık olan oda da ancak akşam saat 16 da içeriye girebildim, ne girmek odada 3 kişi var ve zavallı dr. ve asistanı aynen arı gibi çalışıyorlar. Hiç mi tuvalet ihtiyacınız olmaz, hiç mi su, çay içilmez. Acıdım. Istanbul da bile böyle yoğun çalışanına rastlamadım. Nedir şikayetin diyince Aydıner, hızlı hızlı anlattım ve özürdileyerek Karpal dedim, güldü, ne mutlu bana güldürebildim. Dedim ya çok üzüldüm, çalışma tempolarına.
MR dedi dr, ok dedim ve gittim Mr ın kapısına, gece 03,30 demez mi, dedim olmaz, ertesi güne verdi, amma sağolsunlar aynı akşam 22,30 da BOYUN mr ını çektirmiştim, ben el diyorum uzman boyun diyor, neyse başa gelen çekilir, devlet hastahanesi tabi, halbuki sorsa bana dr, bende boyun düzleşmesi olduğunu, MR iki yıl önce çektirdiğimi, fizik tedavi gördüğümü, arada pilates sertifikası aldığımı, omurgam da da düzlük olduğunu anlatacağım, sormadı ki. :-) Girdik yine o sefil makinaya, bu sefer gözlerimi hiç açmadım, titredim bide, dışarısı 35 içerisi 17 derece bırr.. Sonuç mu haftaya, bakalım muhabbetimiz bol olacak mi. El uyuşmasının sebebi %70 boyun düzleşmesi imiş, bakalım. Demekki yaşlılıkta tencere tutamayacağım, ne yapalım kader bende oturur kitap okurum, olmadı millete hayatı zindan ederim, ehiii kötü kaynana Çiğdem
Hastanedeyken neler neler düşündük, yaw biz nereye geldik, bu işin yaşlılığı var, ne yapacağız filan.
Sonra bin kez şükür ederek evimize geldik. Dedim ya arada böyle silkelenmek gerekiyor.
Bu arada Cem bir rahatsızlık için dr. a gitmek istedi, 12 km uzak olan Ortaca ya gittik, yarım saat sürmedi işimizi halletmek, e dr. da komşumuzmuş, arada pazar işinide hallettik. Ohh moralimiz düzeldi. Öğleden sonra da bir deniz patlattık.
Muğla yı çok beğendik. Ben beklerken Cem ile Ada, müze kart kullanarak, dinazor müzesi beklentisiyle girdikleri müzeyi pek küçük bulmuşlar. Ben de dedim ki, küçük olabilir ama buluntular, sergilenenler çok eski imiş. Neyse birdahaki sefer bende gezerim. Kapıda ki bekçi, dinazor kemikleri diye lanse ediyorlar ( nedemse) amma Fil, Zebra neyin var demiş.
Sirkeler yapıldı, ikinci postalar kavanozda.
Süt düzene girdi. Oh.. bugün Cem hazırda ayran var mı dedi, he bey var dedim. Kapağı açtım, ayran dökülmüyor, meğer kaymak yapmış, şöyle bir çalkaladım şişeyi, ıhmm ayran mis.
Yumurta işi de tamam. Yumurta yiyoz be oh. Burada ki yardımsever dost Aysun dediki, yumurtaları sakın yıkama, ben de dedimki yok yaw, karpuz u cif leyen arkadaşlarım var ama ben onlardan değilim, sonra bi baktım, yumurtalar resmen ''bok'' kokuyor. O zaman anladım ne demek istediğini. Yok canım, yumurtaları değil elimi yıkıyorum :-)
Bahçeden ve yan komşudan gelen incirler. Fazla oldular, baktım tükenmiyor, tatlı yaptım. Komşu ile de paylaştım, ıhmmm Teşekkürler,
Miskokulu Lezzetler
Ceviz içi.
kek pişmeden önce.
Şerbet.
Muhallebi yan.
Kek fırından çıktı.
Şerbeti döküldü.
Muhallebi yapıldı. Krem şanti falan kullanmadım ben. Süt kaymağı koydum. Bi de nefis köy tereyağı.
Dolaba girdi.
Leziz zeytinyağı. Sağolsun Aysun.
Bir sabah kahvaltısı.
Ada kız Muğla da.
Ada ya kitap almadan olur mu, bunları beğendi.
Muğla sürprizlerle doluydu. Sanki illede şehir yapmaya çalışmışlar ama yeşillik heryerden fırlamış.
dağ ( Hisarlı ) gözükmüyor mu böyle yolda yürüken bayılıyorum. Dalyan da öyle, Manisa da ve daha niceleri. Elektrik ve telefon direkleri sorun tabi.
Sokaklar. Mardin havası var eski şehirde. Tarihini okumadım ama ya Rum ya Ermeniler den kalma olsa gerek. Çok zarif evler, sokaklar..
Kapı tokmağı. Bence muhteşem.
Kediciğin tek gözü kapanmıştı. :-(
Üzümler coşmuş.
Cami muhteşem, mineranın tamamı var ama o foto da yan çıkıyor :-)
Muhteşem eserler, param olsa dükkanı boşaltırdım. Hele taşlar üzerine yapılan yağlıboyalar inanılmazdı.
Çeşme, içilebilir. Ada ya iç dedik, bardak yokki dedi. Yavrum avucundan su içmeyi bilmiyor ki :-(
Muğla ve yöresine özgü çatı düzenlemeleri.
Bahçe duvarlarında da çok hoş bir uygulama oluyor.
tabi ki o günkü dostumuz.
Biraz ileri git dediler, küstü gitti, sonra binbir naz geri getirdiler. Kerata.
Akşama rez li, rakı masası.
Meğer bizde varmış bu klimalı Şilebezi, gömleklerden.
Biz beğendik, fiyatlar da makul.
Büryan kebabı da ünlüymüş ama bilen yok.
Bir diğer süper cami.
Belediye ve Müzenin önü -park. Bayıldık, birdahaki sefer yaylalarada çıkacağız.
Haydi bana şifalar.
Ege li anne