Merhaba,
Evvet sona yaklaşıyoruz. Bugün Salda gölünde, sadece gölün çevresini gezip sonra bir gece daha kalırız hem de dinleniriz diye planlamıştık ama dün gece varınca,mpavyonlar filan Salda gölü bize pek tekin gelmedi. Sabah ayrılırız dedi Cem. Orman kampında kapıyı kilitliyorlar gerçi ve en az 10 adet köpek vardı. Tedirgin olunca zorlamayalım dedik.
Sabah kalktık, kokmuş vücutlarımızı nispeten temizledik , toparlandık. Göl muhteşem, su tertemiz gözüküyor ve tadı tuzlumsu ama tatlı. Sodalıymış. Fotoğraf çektim daha sonra tek tek özel yazılarda yazacağım. Bu günlük detayları unutmamak için.
Fotoğraf çekerken bir baktım suyun içinde bir böcek yürüyor. Kara daki formu ile aynı. İnanılmaz.
Sahilde dolaştım, herşeyi topladık, o arada kampın bekçisi Ramazan bir baktık çaylarla geliyor. Can insan. Sağolsun. Bu yolculukta çay tiryakisi gibi ben de çay içtim. Kahve sadece Türk kahvesi. Bir kere capp. İçme denemem oldu ama bundan böyle stlü kahve dışında sipariş vermek yok. Ve kafe nin makinası var mı diye kontrol edilecek o kadar.
Haydi son bir selfie çekelim dedim, o anda bir rüzgar bir fırtına. Hemn giyindik, kara buluta baktık küçük. Yola çıktık. Oh yol bir güzel, yaklaşık 4-5 km sonra kamplar, kamplar, aile lokantaları,msahilde bir sürü işletme, önce üzüldük ama sonra gördükki hiçbiri açılmamış. Mevsim başlamamış. Yolda bize işletmesini açan Ercan bey e rastladık, teşekkür ettik.
Devam ederken güneş açtı, soyunduk ve tam o sırada birşeyi minik birşeyi ezmekten zor kurtardım, hemn durdum Cem yine arkamda yazık ona, aniden durma yine ne oldu dedi 😊 bir küçücük minicik kaplumbağa. Nasıl şeker, yol işaretlerinin üstünde duruyor. Aldık onu avucumuza, korkuttuğumuzu bile bile sevdik onu, koydum yanağıma, sıcacıktı. Koyduk karşı tarafa, yoldan epeyi uzağa. Mutlu olsun, büyüsün. Bir ara alıp bahçeye götürmeyi bile düşündük,ösonra hemen vazgeçtik bu çılgın düşüncemizden.
Sabah ton balığı ve fındık yemiştik. Yüksekova adlı büyükçe bir yere gelince sorduk, nerede çorba içebileceğimizi gösterdiler. Bir de kelle paça çıkmasın mı, oyyyy gerçi taneleri minikti ama olsun. Pirinç pilavı hazır olsaydı yemek de yerdik ama erkendi. Kadayıf yedik üstüntaze kaymaklı. Güler yüzlü insanlardı falan ama Cem 30 Tl ödemiş. Köy de, iki çorba, iki kadayıf. Ah duyaydım. Yanlışlık var dönsek mi 😊 helali hoş olsun.
Orada nereye gitsek dedik. Asıl amacımız Çameli yaylası oradan Dalaman ve Dalyan dı. Amma baktık yokuş çıkacak halimiz kalmamış. Çok zorlayacağız bu yorgun vücutları. Dedik haydi Burdur a, nasıl olsa oradan bir otobüs buluruz. Böylece dört şehir yapmış olduk. Muğla,Aydın,Denizli,Burdur.
Düştük yola. Dümdüz bir yol. Araba ile giderseniz. Güzel yine de, bir ara karşıadan rüzgar esti, yokuşlar çıktık!. Hatta Çameli ye mi tırmansaydık bile dedik. Güya bugün az km yapacaktık, sonuçta 75 i bulduk yine.
Bir benzinci de mola verdik. Hava ne kadar sıcak, yağmur sıcağı puslu dedik. Çıktık, 10 dk sonra kolumda bir ıslaklık, yağmadı ama kara bulut kocaman. Bir köye vardık, Hacılar, nasıl güzel evler var. Kiminde oturanlar da var, kahve sorıyoruz, açık olmayabilir, şuraya bakın diyor yaşlı ve sağır bir bey. Tam o yoldan çıkarken, çook eski ve güzel bir ev, aa..a.. Sincaplar duvarlarında, karşısında ki elektrik telinin üstünd bile sincap var. Cem haydi diyor ben sincapları seyrediyorum. Bir baktım, serçeler bunları gagalıyor, meğer kuşların yavrularına göz dikmiş hınzırlar.
O sırada yağmur, karşımızda jandarma ve çardak. Soruyoruz, komutana soruyorlar ve hoop korunaklı bölgedeyiz. Bundan önce ki yazımı orada yazdım. Size ikram edecek birşeyimiz yok dediler, çardağa aldınız daha ne olsun dedik. Ben tuvalete girdim, pardon kapısında kocaman " hela" yazıyordu. İki saat kadar kaldık orada, sonra baktım geç kalacağız, yağmurlukları giydik ve yola düştük. Allah tan yağmadı.
E tabi son km ler. Git git bitmiyor. Şehre girdik, yahu her şehirde "otagar" tabelaları olmaz mı. Burdur da yok.
Sevgilisi ile telefonda olan bir gence sorduk, bizi bekletti, sakince sevgilisine " bir dakika aşkım" dedi ve bize dümdüz sapmadan gidin dedi. Dümdüz giderken aramızda" neredesin aşkım, burdayım aşkım, Cem Yılmaz ın konusu geçti " gülüştük. Ve fakat kavşağa geldik, eee.. Yine sorduk, taşındı dediler, iki ışık sonra sola dönün dediler, iki koca yokuş tırmandık sola döndük en az iki km gidip umudumuzu kaybederken bir kavşak, e otogar nerede? Meğer öteki tarfataymış.
30 tl Kamil Koç bileti Antalya ya. 19.45. Otobüs geldi, Cem gergin. Nitekim muavin nasıl olacak, ben yeniyim, kaptan a sorayım. Bu bisiklet sığmaz geyikleri. Cem valla bisiklet yükleniyor diye Kamil Koç bileti aldım, yüklenmiyorsa ilgili beyi arayacağım dedi. Meğer, Bisiklet Gezginleri nin face hesabında bir beyin telefon numarası paylaşılmış. Kim ki Kamil Koç olupta bisiklet yüklemesse bana telefon açın hallederim sözü vermiş. Heyttt. Yaşasın. İyiki bizleri düşünenlerde var.
Ön tekerlekler söküldü, gidon yan çevrildi, muavin binerim ben böyle diye espriler yaptı ortam yumuşadı.
Otobüse binmeyeli epeyi olmuş. Tv var, internet var, şarj var, var da var. Onca günlerdir bisiklet selesinden sonara koltuklarda bir rahat. Cem dokundu, Antalya.. Aa.. Ne çabuk geldik. Uyumuşum. Saat 21.45, saat 24.00 e Ortaca ya Pamukkale var. Bakalım bekliyoruz. Beklerken yazıyorum.
Ortaca dan eve daha 12 km var. Tahmini varış 4.00 sabah.
Arka banka gelen insanlar, hikayeler, kimi ağlar, kimi borcunu ister, kimi bırcu yüzünden dün geceyi karakolda geçirmiş, askerler, gelen giden otobüsler...... Uffff..ne kalabalık ne trafik.
Kalın sağlıcakla
Fotoğraflar sonra.
Uykulu anne