Değişik bir bakış açısı; teşekkürler bir tek aşk.
Hubris Sendromu ve Başbakan Erdoğan
Prof.Ian Roberston |
Bugün bloguma Profesör Ian Robertson'u konuk ediyorum. Robertson Dublin Trinity College'de Psikoloji Profesörü. İlgilenenler için kendisiyle ilgili daha geniş bilgi yazıdan sonra...
Bu yazının orijinaline Huffington Post'ta şu bağlantıdan ulaşabilirsiniz.
10 Yıl Hastalığı Türk Başbakanı Erdoğan'ı Etkiliyor Olabilir mi?
Türkiye'nin Başbakanı
Recep Erdoğan 10 yıldır iktidarda. Bu dönem içinde ülkesi daha önce
görülmemiş bir ekonomik büyüme ve uluslararası prestij artışı yaşadı.
İnsanoğlunun bildiği en
önemli beyin-değiştirici kimyasallardan ikisi güç ve başarıdır ve hiç
bir insan beyni bu iki kimyasalın yaptığı etkiye karşı koyamaz. Bu hafta
Türkiye'de ortaya çıkan gösterilere karşı Erdoğan'ın verdiği tepkiler,
onun da bir istisna olmayabileceğini gösteriyor.
Gücün beyin üzerindeki
etkileri kokain benzeri maddelerinkine benzer: her ikisi de beynin ödül
ağında bulunan kimyasal mesajcı olan dopaminin etkisini artırır. Bu
değişiklikler beyin korteksini de etkileyerek düşünceyi değiştirir ve
insanları daha özgüvenli, dobra ve hatta daha akıllı yapar.
Ancak aynı değişiklikler
kişileri daha benmerkezci, daha az özeleştirel, daha az endişeli
yaparken hataları ve tehlikeleri algılama becerilerini de azaltır. Bütün
bunlar liderleri muhalefetin ve karşıt görüşlerin "dağınıklığı"na karşı
sabırsız kılar. Bütün bunlar Başbakan Erdoğan'ın göstericilere karşı
olan ayak direyici ve saldırgan tutumunda ve "twitter denen başbelası",
"toplumların başına bela olan sosyal medya" şeklindeki söylemlerinde net
bir şekilde görülebilmektedir.
Sınırsız gücün beyin
üzerindeki nörolojik etkileri öz-farkındalık için koşul olan beyin
kısımlarını da baskılar. Türkiye'nin geleceği için Erdoğan'ın farkına
varması gereken şey aslında herhangi bir insanın da farkına varmakta çok
zorlanacağı bir şeydir. O da kendi muhakeme yeteneğinin 10 yıllık
iktidarı nedeniyle tahrif olmuş olmasıdır.
Benim kanaatim, hiç bir
liderin 10 yıldan daha fazla süren bir iktidardan şu anda Erdoğan'da
şahit olduğumuz gibi, muhakeme yeteneğinde ağır bir tahrifat olmadan
çıkamayacağıdır. Hiç kimse, ama hiç kimse iktidarın nörolojik etkilerine
karşı bağışık değildir ve bu yüzden de ABD ve hatta Çin de dahil olmak
üzere bir çok ülkede bir liderin iktidarda kalabileceği en uzun süre 10 yıldır.
Birçok güçlü liderin,
Fransa Kralı 15. Lui'nin de dediği gibi "benden sonra tufan" demeleri bu
yüzdendir. İktidar, vazgeçilmezlik yanılsamasını besler. Bir çok
politik lider koltukta kalabilmek için verdikleri savaşta ağır tahribata
neden olmuşlardır, çünkü samimi olarak kendi becerilerinin ülkelerinin
hayatta kalabilmesi için vazgeçilmez olduğunu, ve bunu kendilerinden
başka kimsenin yapamayacağını düşünürler.
Eski İngiliz Dışişleri
Bakanı Lord David Owen bu duruma, iktidarın beyin üzerindeki etkileri
nedeniyle edinilmiş bir kişilik bozukluğu olarak "Hubris (Kibir)
Sendromu" adını verilmesini önermiştir. Diğerlerinin yanı sıra Owen,
İngiltere Başbakanları Tony Blair ve Margaret Thatcher'a da bu hastalık
tanısını koymuştur. Her ikisi de iktidar kimyasalına gerekli olan 10 yıl
boyunca maruz kalmışlardı.
Owen'in "Hubris Sendromu"nun belirtileri şunlardır:
- Kişinin kendi imajıyla narsissistik bir meşguliyeti (ör. geri adım atmamak ve "güçlü adam" imajını kaybetmeme çabası)
- Liderin kendisinin ve ülkesinin öncelik ve ilgilerinin aynı olduğunu düşünmesi; kendinden üçüncü tekil şahıs olarak söz etmesi
- Kendi kişisel muhakemesine aşırı güven, başkalarından gelen öneri ya da eleştiriye karşı saygısızlık, hor görme ve bunlara eşlik eden tümgüçlülük (kudret) duygusu
- Gündelik politikaya ya da mahkemelere değil tarihe ya da Tanrı'ya karşı sorumlu olduğu duygusunu taşıma
- Giderek gerçekle teması kaybetme ve ilerleyen yalnızlık
- "kibre dayalı yetersizlik" yani kişinin aşırı özgüveni ve özürlü muhakeme yeteneği yüzünden işlerin ters gitmesi
Türkiye canlı, güçlü bir
ülke. Buradaki istikrarın iktidar aracılığıyla tahrif edilmiş bir beyin
tarafından tehdit edilmemesi Avrupa, ABD ve Orta Doğu için fevkalade
önemli. Türkiye'nin etrafında, liderleri tam da bu nöropsikolojik
hastalık nedeniyle dizlerinin üstüne çöktürülmüş yeterince ülke var ve
dünyanın artık daha fazlasına ihtiyacı yok.
Ian Robertson bir nöropsikolog ve The WInner Effect:
The Science of Success and How to Use It adlı kitabın yazarıdır.
Kendisi Trinity College Dublin'de psikoloji profesörüdür. Ayrıca
University College London'da misafir öğretim üyeliği yapmış, daha önce
de Cambridge Üniversitesinde çalışmıştır. Trinity College Nörobilimler
Enstitüsünün kurucu direktörü ve İrlanda Kraliyet Akademisinin de
üyesidir. Kendi alanında 200'den fazla kitap ve makale yayınlamıştır.
3 yorum:
Teşekkürler Çiğdem. Çok memnun oldum çevirdiğim yazıyı bu şekilde çoğaltıp daha geniş bir okunma imkanı yarattığına...
doğru tespitler:)
Hande cim,
ben teşekkür ederim.
Gururlu anne
------------
Bahar,
Valla, her bakış açısına ve fikire bakmak incelemek lazım derim ben.
Olumlu anne.
Yorum Gönder