27 Ekim 2014 Pazartesi

Likya yürüyüşü Bölüm 1

Merhaba,

Ve işte yine yeniden düştük Likya yolunun taşlı yollarına.
Bir güzel Cuma günü saat 11 de başladı yolculuğumuz, geçen sefer başladığımız noktadan başladık. Bu sefer sola değil sağa dönerek.


Evden çıktık, vardık, herkesin akrabası arıyor, neredesiniz neler yapıyorsunuz Dalyan da tufan var. iyimisiniz?? İyiyiz burada bişey yok, arabadan inene kadar yağdı ama şimdi yok.


Ağaçlar yine süperdi. Kıymayın, kıymayınız, kıydırmayınız.
Zeytinler hala üstünde, geç mi kalmışlar ne.



Alınca değil bu sefer Sidima.


Yollar, manzaralar yine harkulade. Güneşli bir gün olsa bu kadar güzel olmazdı manzaralar. Ama yine de tetikteyiz, eller yağmurluklarda.


Kaç yaşında bu bey acaba??


Ayakkabılae zaman zaman çamur oluyordu, tek tehlike kayan taşlar.


Sarılar, yeşiller. ben renk körü bile eridimm..


Güzel poz değil mi.





Ve Sidima. Sydma. Harkulade. Ne çok zenginliğimiz var. Koruyamamışız ama yine de çok güzeller.
Bunca sanatın arasında çevre köy evlerinin bu kadar çirkin ve pis olması ise anlaşılmaz.



Yollar harika. Çeşitli gruplarlada karşılaştık yollarda. Bazan sohbet bazan sadece merhaba.


eski evler harika.


Dağ çileği ağacı, önce sedir zannettim ama değil, üst dallarda ki meyveler kırmızı olmuş bile.





Sıklamen ler heryerde. İlk gün çiçekleri göremedik ama sonra ki günlerde heryerde ve çok güzellerdi.


Sıkı bir tırmanış.


Güzel ve başarılı rehberimiz Sonja.



Birinci tabağı çekemedim bile. Çorba harikaydı, servis, hizmet harikaydı.
Bir de gelir gelmez harika bir çay. Onca yürüyüşün üstüne daha ne ister insan.
Çorba mükemmel, pilav mükemmel. Bir yedikki.  Ekmek yemedim canım. Maaalesef ekmekler fırın ekmeği ve pek kötü. 


Pansiyona girdik, bir rüzgar bir rüzgar. Gece de felaket bir yağış ve fırtına. Cem tekrar aradı, burada tufan var iyimisiniz? İyiyiz iyiyiz sağol.



İşte burada kaldık.
Pek şeker di. Tuvalet de içerideydi, e daha ne ister insan.


Başka bir pansiyon.


Eski evler çok şahaserler.
Bu evde yaşanıyor.


Bu danalar, kuzu gibi zıplıyorlardı.


Dikiş makinası. Singer olsa gerek.





Her evin bahçesin de var, ama fırınm ekmeği yedik. Halbuki bunları kayıp etmesek yada ben bir vinçle taşısam onları bahçeye.


ertesi sabah.


Karatay dan pek şaşmadım diyelim. Ama tüm gün yürüdük yaw.
Olur o kadar.


Prenses Grace e benzettiğim hanım.
Pek kibar, pek inceydi. Güzel de poz verdiler.
Sağolun.


Ve hedef Bel.
Öğle yemeği orada.


Fener başka zamana artık. Orada lüx bir hotel de varmış !!

Yarın devam.


Kalın sağlıcakla

Gezerek ve uykulu anne

1 yorum:

özlemnitta dedi ki...

harika bir yürüyüş olmuş..ağaçlar çok ilgimi çekti,nasıl güzeller,nasıl muhteşem:)yazının devamını ilgiyle bekliyorum..sevgiler.