25 Mayıs 2012 Cuma

Teyzem Latife - M. Sadık Öke ve Fatih Bayhan

Günaydın,

Bu aralar üstümde bir uyku hali var ya haydi hayırlısı.
Insan akşam 22,00 de salonda sızar ve sabah yine 10,00 da kalkar mı yahu. Arada sabah 06,30 da Cem e kahvaltı var tabi. Görevlerine bağlı bir zevceyim.

Teyzem Latife, Atatürk ile geçen bir ömrün saklı kalmış hikayesi, katabı okudum ve bittiğinde kendimi üzgün buldum. Çok da beğendim ve birçok bilmediğim şeyi anladım, yorumladım ve öğrendim.



Kitap, Fatih Bayhan ve Latife hanim in torunu gibi olan Mehmet Sadık Öke arasında istediklerini anlatabilmesi için Fatih bey in sorduğu sorulardan oluşuyor. Anladığım kadarı ile daha gizlenen ve Sadık Öke nin bile bilmediği Latife hanım tarafından yokedilen bilgiler de mevcut.

Latife hanım ın mektupları 2074 de açıklanacakmış. Duymak ve bu kitabı okuduğum gibi okumak isterdim. 108 yaşında olacağım düşünülürse hiç şansım yok.

Kitabı okuyunca bir de şunu anlıyorsunuz. Aslında merakla beklediğimiz ne çok bilgi varmış. Kitabı bir hafiye gibi okudum desem yeridir.

Kitabı bitirdiğinizde Latife Uşaki yi seviyorsunuz, takdir ediyorsunuz ve hayran oluyorsunuz. Ne kadar değerli bir hanımmış. Kaç dil bildiğini ise unuttum bile. Şu anda gözümde bir dev Latife Uşaki. Oysa Ortaokulu bitirdiğim de bana verilen yada okuduğum bilgiler tam tersiymiş. O zamanlar keşke gidip ziyaret edebilseydim onu Harbiyede ki evde. 8 yaşında olmazdı tabi. O devire göre müthişmiş Latife Uşaki ve tabiki Atatürk. Birbirlerini iyi ki bulmuşlar.

 

Dosya:MustafaKemalPasha&LatifeHanim&Family early1923.jpg


Abdurrahim Tunçak, paşanın Fikriye hanım dan oğlu olabilir diyorlar. İlginç. Devir ne olursa olsun erkeklerin çapkınlıkları ( istisnalar kaideyi bozmaz) değişmiyor. Hele o devirde bir erkeğin dört kadını veya daha fazlasını imam nikahı adı altında alabilmesi gerçeği varken.
 


Internette bir sitede bulduğum kısa bir yazı; can Dündar ve Mete Akyol ile röportaj yapmış.

Babası"ndan O'na Sadrazam Talat Paşa'nın "Çanakkale muzafferiyeti hatırası" olarak hediye ettiği iki halı ile Cumhuriyet'in 10 yılında İş Bankası tarafından armağan edilen bir otomobil kaldı Otomobili Anıtkabir Müzesi'ne hediye etti Halıları unutulmaz bir dönemden kalan kutsal emanetler olarak evine serdi

Ne gösterişi sevmiş, ne "babası"nın adını kullanmaya tenezzül etmişti

Emekli olunca evine çekildi Ortalıkta görünmez, gazetecilerle görüşmezdi

Mete Akyol, nefis bir röportajla O'nu Türkiye kamuoyuna tanıtana kadar adı bile duyulmadı pek

Gazetelerde çıkan fotoğrafları Atatürk'e o kadar benziyordu ki, herkes O'nun üvey değil, gerçek evlat olduğuna inanmaya başlamıştı 4 yıl önce Mete ağabey, hazırladığım bir belgesel vesilesiyle beni Abdürrahim Bey'e götürmüştü Son derece sade döşenmiş bir evde, boyu, yüzü, burnu, alın açıklığı, geriye taranmış saçlarıyla gerçekten de Atatürk'ün son dönem fotoğraflarına tıpa tıp benzeyen bu zarif beyefendi ile tanıştım

Uzun uzun sohbet ettik, birbirinden ilginç anılar dinledik Belgeseli izlerken adeta o günlere döndü; bir şarkı çalmaya başlayınca gizli gizli gözyaşlarını kuruladı Laf, 'Atatürk'ün gerçek oğlu olma" iddialarından açılınca yeniden sessizliğe gömüldü Bu konuda eşine bile bir şey söylememiş olduğunu farkettim Üsteleyince, "Bazı sırlar benimle mezara gidecek, lütfen buna saygı gösterin" dedi Saygıyla boyun eğdik ve vedalaştık

Bir dönemin sessiz tanığı, önceki gün (13 Ağustos 1999) sırlarıyla mezara gitti

Geride pek az servet, özenle saklanmış binbir anı ve çoklarına ibret olması gereken bir yaşam bıraktı
 

kaynak; http://www.gecekahvesi.org/mustafa-kemal-ataturk/207198-abdurrahim-tuncak-ataturkun-manevi-oglu.html

 Atatürk Halep te, kabakulak ve bir rahatsızlık daha geçirmiş ve bu sebeple çocuğu olamaz denilmiş!!

Bir de Nazım Hikmet in Latife Hanım a yazılmış şiiri kitapta anlatılan akrabalık ilişkileri ve hikayeler dolayısıyla beni etkiledi. Şiir sevmem aslında ama anlamlı okununca demekki seviliyormuş;

O mavi gözlü bir devdi,
Minnacık bir kadın sevdi,
Kadının hayali minnacık bir evdi,
bahçesinde ebruli,
hanımeli,
açan bir ev.


Bir dev gibi seviyordu dev.
Ve elleri öyle büyük işler için
hazırlanmıştı ki devin,
yapamazdı yapısını,
yapamazdı kapısını,
behçesinde ebruli,
açan evin.

Kitabı okurken ağladığım sayfalardan  biriydi bu şiirin olduğu sayfa.

Yeğen, Sadık Öke ye çok da teşekkür etmek isterim bu kitabı yayınladığı için, çünkü bence dedikodu sınıfında olan birçok konuşulanı gerçekler yada yalanlar olarak, aileden biri olarak ortaya çıkardığı için.
Mehmet Sadık Öke kimdir?


Latife uşaki ve Atatürk arasında geçen bir konuşma;

Latife teyzem böyle bir karekterde değildi, eğer bir şey olmazsa ''Bu olmaz'' derdi. Hatta bu çok önemli bir şeydir. Paşa, '' Latife, olur mu bu? dediği zaman o, ''olmaz paşam'' dermiş. Paşa, ''canım olur'' dediği zaman da , '' sen olacağına eminsen, bunu zaten bana sormassın'' dermiş. '' Olacak bir şey varsa bunu yaparsın, olmayacağını bildiğin için bana soruyorsun. Fakat oldurmaya çalışırsan olmaz, sen yaparsan olur. '' Diğerleri bundan çok yararlanmaya çalışmışlar, bunun için çatışmışlar.

Ayrıca Latife Uşaki nin; En sevdiği arkadaşları şu memlekete acısalar, kocamın sağlığına acısalar, yapmazlar ona içirmezler diyor.

Kitap ta daha önce yazılmış, hatıratlara ve kitaplara da göndermeler yapılıyor ki bu kısımlar da bence çok ilginç. Bir konu ile ilgili bir çok ayrı görüşte olan insanların kitaplarını okumak gerektiğine olan inancımıda destekler durumda bu göndermeler.

Latife hanım ın bir dert yanışı var;

Hep yanındalar, hiç yalnız bırakmıyorlar. Biz hiç yalnız kalamıyoruz, o saatten sonra o kadar içkiyle bize paylaşacak birşey kalmıyor.

Çok  üzülüyor insan, bazı görmediğimiz, düşünemediğimiz konularıda açığa çıkarıyor kitap.
Biz hep ülke kurtaran büyük adam görüyoruz ama onun kocası.

Ilk tanışmalarına ait silahlı bir gece ( aslında dört gece)  var ki. Atatürk ünde bir erkek olduğunu ve bazı isteklerine o devirde nasıl gem vuramadığını veya vurmak istemediğini de anlıyoruz. O bölümü buraya almayacağım çünkü okuması çok keyifli.

Latife Uşaki nin, öngürüleri de çok temiz ve doğruymuş. Bakınız sayfa 262.

Sadık Öke nin verdiği bilgiler; sayfa 263'ün sonu ve sayfa 264-265.

Sayfa 278 teki barbunya hikayesi.

Bazan kağıt oynanırmış, Paşa kaybedince borcunu öder ama kazanınca almazmış. Bazı huylarını babama benzetmedim değil. Dalga geçmiyorum.

Bir dönem Gümüşsuyunda çalıştığım, kuaföre gittiğim yemek yediğim parsel de eskiden mezarlıkmış. Pek şaşırdım. Öğlende yemek yediğimiz, manzaralı yer Ayaspaşada ki kökün bahçesiymiş. Vayki vay. Muammer bey ( Latife hanım ın babası ahkikaten dönemin Koç uymuş)
Kitap okumak güzel.

Paşa ile Latife Uşaki nin aralarında ki beyaz gül hadisesi de çok dokunaklı ve güzel.

Bazı yerlerde aile bağlarını anlamak için kendimi soy ağacı çizerken buldum.

Atatürk ün kızkardeşi Makbule hanım la ilgili sona ulaşamadım henüz. Kitapta yok bu bilgi!!
http://www.isteataturk.com/resimler/09548ata_anitkabir_1_56.jpg


Latife Uşaki 1975 yılında maalesef kanser sebebiyle vefat ediyor. Sanırım biraz da ölmeyi istiyor.
Neden böyle yazdığım için; okuyunuz kitap.

Paşanın ölüm günün aslında 9 Kasım olduğunu da bu kitap tan öğrendim.

Velhasıl Latife Uşaki çok asil, akıllı, kültürlü bir kadınmış.




Bu arada;
En son gittiğimde Sürayya Paşanın Maltepe nin yukarısında olan köşkü çürüyordu.Mezarı da orada ama maalesef bakım yok. Bu adama yapılır mı??

1874 yılında Yugoslavya 'daki Patgoriçe 'de doğan Süreyya Paşa, ilkokuldan sonra askeriyeye girerek, Balkan Harbi 'nde Tümgeneral oldu. Birinci Dünya Savaşı 'ndan sonra ordudan ayrılarak iş hayatına atılan Süreyya Paşa, Türkiye 'nin ilk özel, devlet yardımı almadan kurulan Süreyya Paşa Mensucat Fabrikası 'nı da 1914 'te kurdu. Süreyya Paşa Soyadı Kanunu 'nun çıkmasıyla İlmen soyadını aldı. Milletvekiliği de yapan Süreyya İlmen hayırseverliği ve bizzat kendisinin finanse ettiği sosyal hizmetlerle dolu bir yaşam geçirdi. Erken Cumhuriyet yıllarında İstanbul ve özellikle Kadıköy, Üsküdar civarına katkıda bulunarak birçok konuda öncülük etti. Süreyya Paşa (İlmen), Kadıköy ve Üsküdar 'ın gelişmesi için masrafların bir kısmını bizzat kendisi üstlenerek, elektrik, kanalizasyon, halkın temiz su içmesi ve böylece tifodan korunmasını sağlamak için Kayış Dağı suyunun Kadıköy 'e getirilmesi gibi birçok işe önayak oldu. Halen Kadıköy 'de ‘Yoğurtçu Parkı ' adıyla bilinen dere kenarının ıslahıyla yeşil alanın oluşturulması, Süreyya Sineması, Maltepe sahilinde bulunan Süreyya Plajı 'nı yaptırdı. Ayrıca Kadıköy Hilaliahmer (Kızılay) Cemiyeti, şžark Musiki Cemiyeti, Maltepe Maarif Encümeni, Üsküdar İdman Kulübü ve Sivil Havacılık Kulübü başkanlıklarında bulundu. Ticaret ve Sanayi Odaları, Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu ve CHP Üsküdar İlçe Başkanlığı, İstanbul Milletvekilliği (1927 –1930) ve şehir meclis üyeliği gibi görevler yaptı. Süreyya Paşa, Maltepe 'deki Narlıdere çiftliği 'ni 1952 'de Türk işçisinin sağlığını korumak amacı ile işçi sigortaları (SSK) kurumuna, Süreyya Sineması 'nı Darüşşafaka Cemiyeti 'ne, Süreyya Plajı 'nı ise Maltepe Belediyesi 'ne bağışlayarak, 1955 'te Kadıköy Moda 'da bulunan evinde vefat etti.

Kaynak; http://www.emlakkulisi.com/sureyya-pasanin-turbe-mezari-ve-kosku-bakimsizliktan-coktu/86501

Kitapkurdu anne Çiğdem









8 yorum:

Unknown dedi ki...

bende başka bir kitap okumuştum latife hanımı anlatan ama orada sanki Atatürk ün her işene karışan ,nerde ne yapacağını pek kestirlemeyen bir karakter vardı.
Ben asıl Hayran kaldığım şey ;Atatürk ün ölümünden sonra bile sukunetini korumuş ,hiç bir yanlış anlaşılmaya mahal vermemek adına.Bu asil duruş bence hiç de kolay değildir.Birçok şeyi bilip susmak ,anlatamamak zor olsa gerek.İnşallah birgün karşıma çıkar bu kitap okurum(bu aralr elimdekileri bitirme derdindeyim)

zeynep dedi ki...

Bu kitabı ben de okudum ama çok beğenemedim . Latife Hanım ' ın suskun kaldığı ve yaşananları anlatmadığı konularda yeğeninin olanları anlatması , bana teyzesinin anılarına saygısızlık gibi geldi .
Üstelik bir çok soruya verdiği cevaplar kendi yorumları , çocukluğunda kulağına çalınanlar ve tutarsız . Cümlenin başında başka bir şeyi savunurken , cümlenin sonunu farklı bir şekilde bağlayabiliyor. Üstelik Fikriye Hanım'ın hepimizin bildiği iki fotoğrafından bahsederken kullandığı onu hafif gösterebilecek kelimeler hiç hoş gelmedi bana .
Mutlu bir haftasonu geçirmen dileğiyle , sevgiler.

Oglak Kizlari dedi ki...

Sezobigo,

O yüzden birçok yazarın kitabını okumak lazım diyorum ya.

Farklı bakış açıları önemli.

baksana Zeynep ile aynı kitabı okuduk ama yorumlarımız ne kadar farklı.

Bence Zeynep te haklı.

Nasrettin Hoca kılıklı anne Çiğdem

Recep Altun dedi ki...

Merhabalar,

"Teyzem Latife" isimli kitabı okuduktan sonra izlenimlerinizi biz bloggerlerle paylaşmanız çok güzel bir olay. Keşke ben de böyle çok okuyabilseydim, sizin gibi okuduğum kitaplarla ilgili yorumlarımı paylaşırdım.

Kitabı birçok kişi okur ama, elbette yorumları da farklı olur. Bu da çok güzel bir olay.

Paylaşımınız için teşeküürlerimi sunarım.

Oglak Kizlari dedi ki...

Recep bey,

Çoook teşekkür ederim.
darısı sizin başınıza o zaman. Çok okuma konusunda.

Kitapkurdu anne Çiğdem

Adsız dedi ki...

Çigdeeem, ben hala yediğiniz Midye dolmalarda kaldım desem , :D, EDA YANIK

Oglak Kizlari dedi ki...

Iyi yuırekli kocana diyon ki. Kocam al beni götür oraya. Atlıyonuz arabaya ver elini Beykoz, bırak arabayı otoparka, günlük 5 Tl. Hoop tekne ile Yeniköy.

Haydi.

Teşvikçi anne Çiğdem

Emlak dedi ki...

Çok güzel bir röportaj olmuş.. Teşekkürler, diğer yazılarınızıda okuyacağım.