31 Mayıs 2015 Pazar

İhracat

Merhaba,

Kremlerim Canada ya gitti bugün. Ukraynalı bir hanımın çantasında Canada ya. Hoş çok hoş. Çok gururlanıyorum kendimle. Tamam çok değil ama üretmek çok hoşuma gidiyor. 

Kendimi bildim bileli paramı kazanıyorum, üstelik Dünya nın neresi olursa olsun farketmiyor. Bu da beni, hiç kusura bakmayın mütavazi olmayacağım çok ama çok gururlandırıyor.

Umarım kızımda benim gibi olur, anasına, teyzesine çeker. Taşı sıksa suyunu çıkarır. 



Evden satış yapmak da ayrıca çok keyifli, krem işi sayesinde bahçemden kimler gelip kimler geçiyor. Krem işi olmasa hayatta tanışamayacağım değerli, değişik milletlerden bir sürü kıymetli insan. Oh bütünü bozmadan, hayrına, şükürler olsun. 

Yeni ürünler ve etiketler de yolda, sürprizlerim de olacak.
Yaşasın.



Arada övgüler de eksik olmuyor. Yalnız mutfak işlerini biraz aksatıyorum bu aralar. Herşeyi yapmaktan biraz sıkıldım. Cem biran önce iyileşsede yine işbölümüne dönsek. Güzel zamanlarımıza. 


Soğuksıkım yağ bulamıyorum buralarda. Dolayısıyla fazlaca ödeme yapıyorum, yerli bulsam daha ekonomik olacak diye düşünüyorum. Son alışverişimi İpek Hanım Çiftliğinden yapmıştım, bu sefer Saltuksoy dan yaptım. Şehirdeyken Aysunthesütçü, sayesinde oradan alıp beğeniyordum. Sağolsunlar buraya da gönderecekler. Önerileri de şu oldu, az alın, tüketemessiniz bayatlar. Yaw biz herşeyde zeytinyağı kullanıyoruz ( keklerde bile) bayatlamaz siz gönderin dedim, gülerek. 5 litre bana ne yapar 😊

Yeni haftaya mutlu girmenizi dilerim.
Kalın sağlıcakla
Not yeni ekmeklerime ceviz ve dağlardan topladığım kekikleri de ekledim, bakalım nasıl olacak.







27 Mayıs 2015 Çarşamba

Wild - Film yorumu (naçizane)

Merhaba,

Dün akşam bir film seyrettik. Bayıldık. Tavsiye ederiz.




Filmin sonunda da gerçekten Cherly Stared diye bir kızın olduğunU öğrendik. Gerçekten 60 kg ağırlıkla yürümüş ve bunu yaptığında 26 yaşındaymış. Yürüdüğü yol daha önce hiç duymadığım Pasifik Tepesi diye bir yer.



Tabi detaylara bayıldık, yürüyüş yolunda ki not alınan, ve kimse tarafından tahrip edilmeyen defterler, bayrak noktaları, yıl 1995 ama tek başına yürüyen bir kız. Vizyon farkları, hayatlar....



Ayakkabı yı değiştiren ve ücret almayan, üstelik, yürüyüşçünün varacağı bir sonraki yere gönderen firmalar falan. Rüya gibi.



İşin enteresan tarafı bu hanımın daha önce hiç bu tarz ciddi bir spor yapmamış olması. 
Öyle kafası bozuk ve hayatının anlamını bulmak için düşüyor yollara. Bu kısım bizi üzdü biraz tabi, konuyu bilmeyen ve bu filmi seyreden insanlar, yollara yürüyerek veya bisikletle veya oradan buradan atlayan sporculara, hımm bak hepsinin bir derdi var demekki diyebilirler.

Karekteri bayıldığım Reese Witherspoon oynuyor ve bence döktürüyor.

Cherrly su anda Oregano da yaşıyormuş ve bir filmyapımcıyla evliymiş. İki de çocuğu varmış. Kitap yazıyormuş. Ve sanırım onu ünlü yapan da Opray Winfrey olmuş.

Daha fazla yazmayayım, seyrediniz ve eğleniniz,



Bu arada blog da tarifini bulabileceğiniz krem karamelli kek de yapıldı dün ve Lisa nın güzel bahçesine ziyarete gidildi.

Kalın sağlıcakla
Filmsever anne




25 Mayıs 2015 Pazartesi

Eşşek arısının bir günü

Merhaba,

Evi temizledim, sildim süpürdüm. Rahat bir şekilde gideyim biraz manzaraya dalayım verandada derken aa bir de ne göreyim, kocaman ama kocaman bir arı. Öyle de güzelki. Mutfak ile salon arasında ki boşlukta yerde duruyor. Nerden girmiş ola ki. 



Normalde evimizde arı oluyor ama genellikle yollarını şaşırmış yada susamış olanlar, genelde onları su dolu bir çaytabağı gösteriyoruz, hop su içmeye çıkıyorlar ve yavaşça tabakla birlikte dışarıya koyuyoruz. Dinlenince uçup gidiyorlar.



E şimdi bu kocaman dedim ki, bunu ben diğer böceklere falan yaptığım gibi bir bardakla kapatayım, alttan bir kağıt hop dışarıya, Ada kız, anne ya susamışssa dedi. E tamam o zaman diyip, Poyraz ın klubesinin üstüne, dışarıya koyduk, yanınada bir çay bardağı su. Dinlenince  uçup gider dedik. Tam o sırada sucu çocuk geldi, arıyı tamamen unuttuk o sıra, damacanaları mutfağa bıraktı, öbür kapıdan parayı veriecekken bir baktım, küçük bir topu iteler gibi birşeye vurup duruyor!, Allah Allah neden bisiklletlere doğru tekme atıyor derken uyandım.



Ne yapıyorsunuz dedim ve çocuk dönüp gayet doğal bir biçimde, abla eşşek arısı vardı, öldürdüm, çocuk var evde Allah korusun geçen hafta beni damardan soktu, iki gün hastahanede kaldım dedi. E kızamadım ki ben çocuğa, yahu biz onu kurtarmıştık! da diyemedim. 



Öyle Ada ile ben boynu bükük kaldık. 



Ada koşarak geldi yaklaşık bir saat sonra, anne milyonlarca karınca bizim sevimli arıyı yiyor dedi. Doğa dedim kızım, kendi döngüsü var.


Ya böyle işte

Kalın sağlıcakla
Üzgün anne- kız

21 Mayıs 2015 Perşembe

Asma ve tabiki etli yaprak sarması

Merhaba,

Yaprakları terastaki asmadan topladım. İçeri girdim. Yatmaktan sıkılmış ama hareket edince başı dönen  Cem. Ne yapıyordun dedi, yaprak topladım, insanın terasından yaprak toplayabilmesi ne güzel değil mi? Cemde dediki, ben de bu kadın, keyifle mırıldanarak dışarıda ne yapıyor acaba ? 







Hakikaten ne hoş değil mi, bir önceki gün, kabak dolması yapmıştım, iç arttı, e bugün de terastan yaprak topladım ve sarma yaptım. Keyfe bak. Çok da iltifat aldı. Yanına da ev yapımı yoğurt. Böylece değişik bir yemek de çıktı. Öncesinde de ezogelin çorba.

Aama ben bunların hiçbirini yemedim. Yan komşumuz Rozi, bana fırında tam 3 saat pişmiş, sebzeleri ile birlikte kuzu incik getirdi. Offf ki off. Sağolsun varolsun. 

Aslında hepberaber onlara yemeğe davetliydik ama Cem in rahatsızlığı ve kuzu eti sevmeyişi dolayısıyla iptal olmuştu. Ama belli ki bana iptal olmadı. 

Güzel gün, güzel yemekler. Kiracı iki aydır ödemiyor. Hep iyi şeyler olmuyor.
Huzur olsun, sağlık olsun.
Kiracıya .....

Kalın sağlıcakla
Tok anne


20 Mayıs 2015 Çarşamba

Farkındalık

Merhaba,

Farkında olmalıyım. Bir işi yaparken diğer işi düşünmemeliyim.o iş her neyse hakkını vermeliyim.

Kızımı okula bırakırken, ona kocaman sarılıyorum mesela. İyi dersler diyorum. Kocaman gülüyor, iyi dersler derken, daha yarısında arkadaşlarını görüp beni unutuyor. Ama bu sabah ne öpücük verdim nede kahvaltı. Neden çünkü farkındalık oyunu oynamayı unuttum, bir işi yaparken, diğerini planladım ve herşey birbirine girdi.

Siz yapmayın.
Ne yapıyorsanız ona kafa yorun. Acele etmeyin. Hakkını verin o anki zamanınızın. Anı hakkıyla yaşayın.

Ben öyle yapacağım.

Bana "sudoku" da çok yardımcı oluyor, beni yaşadığım zamana çekiyor. Sonra ne yapacağımı yada dün ne yaptığımı düşünmüyorum.  Unutkanlığımda çok azalıyor.

Sizin yönteminiz nedir?

Kalın sağlıcakla
Farkında anne


19 Mayıs 2015 Salı

Rutin

Hımmmm içimden hiçbişi yapmak gelmiyor.
Hayat arkadaşım hasta, tam olarak ne olduğunu henüz bilmiyoruz.
Tüm düzen şaşık.
Kızım iki gündür kaka yapmıyor.

Tek tesellim GP ile çok eğlenmişler bugün. Fazile Nin hazırladığı kahve de ne gitti yaw. Sağolsun.

Ödevini beraber yaptık bugün saat 21.30 da ! Gerilemiş ve bazı bildiği şeyleri unutmuş.

Biraz önce Cem ile konuştum, morali bozuk. Gaz verdim, sağlamım ben, sağlam durmalıyım.
Kızım sordu bugün, ölmeyecek değil mi? Aman kızım ne yaptın, hayır. 

Dostlar geldi ziyarete, arayanlar, soranlar sağolsunlar. 

Evet, kendimize gelelim Çiğdem hanım. Farkındalık çalışması yapalım, nefes. Birkaç pilates hareketi. Bulaşıkları si....evi de. Bahçe sulanmalı.

Tv açılsın, kafa dağıtılsın. 

Hep derim arkadaşlarıma, Allah sağlık versin, evdeki rutin bozulmasın. Hayattaki rutin de bozulmasın. 
İşler bitmez, dert etmeyin. Sağlık olsun.

Tescillendi tüm sözlerim.

İmza
Çok bilen, morali bozuk anne.
Şimdi biraz hareket biraz tv, kafa boşaltmaca, hatta dur bir mutfak kanalı açayımdır.

Kalın sağlıcakla. SAĞLIKLA.

18 Mayıs 2015 Pazartesi

Benim Sonja m.

Merhaba,

Bizim burada Hollandalı, şeker, melek, dürüst, dost, arkadaş, gözü gönlü tok, kendisine gavur diyen bal bir arkadaşımız var adı Sonja. Elimiz, ayağımız Sonja. Çocuklarla ilgilenen, bakan,öeğiten, onlarla ilgili herşeyi yakından takip eden, bize bile onlarla ilgili tüyolar veren, Türkçesi mükemmel, 20 yıldır burada yaşayan bir melek.

Gerçi sadece bana değil, burada ki herkese melek.

Hatta bana krem işine başlamam için, girişimcilik aşılayan da ta kendisi. Iyiki var. Bak şimdi Fazile nin de hakkın yememem lazım. İçimin ısındığı bir sürü insan daha var ama hepsini yazamam bu yazı Sonja nın. 

Velhasıl Dalyan ın bayanlarını seviyorum ben. Hepsi ayrı meşgalesi olan, yaratıcı, girişimci, çalışkan insanlar. Aralarına katılmış olmaktan çok mesudum. Teşekkür ederim.

Bugün Pazartesi, Sonja çocuklara " elişi" adı altında çeşitli atölyeler veriyor. Şehirdeki atölyelere vallahi beş basar. Yaratıcılık en üst seviyede. Herzaman değişik ve ilgi çekici konular. Üstelik hepsi açıkhava da. Sağolsun. Gelip de katılmak isteyenler olursa beni haberdar ediniz lütfen.

Bugünkü ise çivili mivili. Belli Ada çok eğlenmiş. Anne iyiki geç geldin yoksa bitmeyecekti diyor.
Eh her şerde bir hayır vardır demişler.

Buyrun fotoğraflar.







Şahane değil mi?

Cem iyi değil. Başı dönüyor midesi bulanıyor. Önce içki zannettik hayır, dişteki apseden, o da hayır. Hastahane de kaldı. Koca bir paket serum. Daha iyice. Yanında kalamamak beni üzüyor ama yapacak birşey yok. Annemleri de havalimanına bırakamadım, doğrudürüst vedelaşamadım. Pek bir koydu. Cem e bakıp tekrar dışarı çıktığımda gitmişlerdi pek bir ağlamaklı oldum. Tuttum kendimi ama pek bir gözüm doldu. Halbuki ağla işte dimi.

Herkesi pek seviyorum. Pek bir duyguluyum ben bu akşam. 

Kalın sağlıcakla
Farkında anne



15 Mayıs 2015 Cuma

Kızım da kızım

Merhaba,

Annemler ben de biliyorsunuz.

Hem onlara dinlence olsun, hm de bize tatil olsun ddik ve bisiklet turuna çıktık, tam onbeşgün.
İlk başta anlamadık ama biz ebeveyn olarak Ada yı ilk defa bu kadar yalnız, bizsiz bıraktık. Hele ben, Ada yı hiç bırakmamışım. Birkaç günlük Likya yolu yürüyüşlerimi saymassak. 

Bu tüm aile fertlerine çok güzel tecrübeler yaşattı.

Dün, yukarıda ki bizim " ana bilgisayar " dediğimiz, ekranın başına oturunca bir de ne göreyim; oradaki kağıda Ada, anne ve babamı çok özledim, artık gelsinler yazmış. Kuzum, geldik işte.

Gezi boyunca da, ilk başlarda değil ama burnumda tüttü kızım.
Annemleri de hiç üzmemiş.

Dün öğleden sonra İngilizce öğretmeni Faye geldi. Ders bitiminde bir baktım bizimki Faye e bağırıyor. Allah Allah, kızım biraz saygı. Ama anne, bana cüce diyorlar, Faye e baktım, şaka dedi, bizimki oradan bağırdı, şaka değil, bak bana mektup yazmışlar, sevmiyorum, istemiyorum dedi. Ben de başladım, ama kızım, bir kere yaparlar sen söylersin hoşlanmadım dersin, birdaha yapmazlar dedim. Ben söyledim yine yaptılar, istemiyorum dedi bizimki, ama kızım herkesin şaka anlayışı farklıdır dedim, iyi ya dedi. 

Bir süre sonra onu haklı buldum. Evet eşşek şakasıydı bu, aklımdan kızım sen de ona şişko de demek geçti olmaz dedim. Sabah baktım çok üzülüyor, yine aynı hoca ile olan sanat dersine de gitmek istemiyor. Dayanamadım sen de ona biraz tombulsun de dedim. O zaman anlayabilir dedim. Dedim valla. Ki Gülperiyi tombul bulmuyorum ama ne biliyim, kızım ya, üzülüyor ya. Ne cevap verse beğenirsiniz. Ama anne ben de onlar gibi olursam olmaz ki. Peki dedim. Oh benim kızım dedim. Bizim gibi o da dedim. Ben okula gelirim seni alırım o zaman dedim. 

Okula gittim baktım iki kız okuldan çıkıyor, bizimkinin suratı asık. Poyraz ı severken gülüyor ama Gülperi nin tarafına bakarken somurtuyor. Baktım Gülperi çevresinde pervane, bu da biraz ağırdan alıyor. E peki o zaman eve gidelim dedim, o ara Gülperi özürdiledi kuzum, bizimki hemen güldü, beni unutup dondurma almaya gittiler.

Bir darılıp bir barışırlar. Onlar arkadaş, anneler karışmaz. Hayat.



Kalın sağlıcakla

13 Mayıs 2015 Çarşamba

Alman usulü patates salatası

Merhaba,

Bu akşam artık geleneksel hale gelen Alman yemeklerini yapıp yiyeceğimiz v sosyalleşeceğimiz gecemiz var. Edith in vindeyiz. 

Kolay çok vakit almayan birşey olsun istedim ve sabah yan komşum Rozi ye ışınlandım.

Patates salatası yap dediğinde, suratım ekşidi ama tarifi duyduğumda, nedn olmasın dedim.
Değişik tarifi sizinle paylaşayım, tadı da süper oldu, hele et yemeklerinin ve biranın yanına benc muhteşem olur.



Bir kilo patatesi diri aolacak şekilde haşlayalım.
4-5 salatalığa tuz atıp bir tabakta suyunu salmasını bekleyelim
Bir orta boy soğanı, yağda kavuralım içine baharatlar, ben zerdeçal bile attım, kimyon, bol karabiber, bir kaşık kadar da şeker. 
Maydanoz doğrayınız biraz da.
Sirke
Limon
Zeytinyağı

Bu üç sıvıyı derin bir kaba koyunuz, üzerine küp küp doğradığınoz patatesler, maydanoz ve en sonda kavrulmuş soğanlar. Suları ile birlikte salatalıklar daveklensin.



Dolaba koyunuz iki saat beklesin

Mutlaka deneyiniz. Şahane

Kalın sağlıcakla
Davetlerin annesi

12 Mayıs 2015 Salı

Polonya - Hollanda yumurta likörü

Merhaba,

Uzzzuun zaman önce Polonya dan almadığım ve ama canım yumurtanın da likörümü olurmuş dediğim içeceği evde yapmak için yollara düşeceğimi söyleyen olsa asla inanmazdım o zamanlar.


Sonra burada bir toplantıda ev yapımı olanı karşıma çıktı. Dorata yı tanıdım. Ve ancak ayarlayabildiğimiz buluşma ile bende bu lezizi likörü yapmayı öğrendim. Mi?


10 veya istediğiniz kadar yumurta.


Birer fincan şeker ve süt. Vanilin.




İşte bu kadar, hepsini yavaş yavaş karıştırıp dolaba koyun ve üç, dört gün sonra afiyetle içiniz. 
Çok lezizi, baileys yada İrish creamm gibi bir içecek.


70 ml votka olmazsa olmazı tarifin.



Kalın sağlıcakla
Uykulu anne

11 Mayıs 2015 Pazartesi

Easter Çukulatları

Merhaba,

Eve döndük.
Nasıl özlemişiz.
Hala evim evim güzel evim diyoruz. Kızımıza daha sarılmaya doyamadık. 
Çok sık öpmeyi sevmem ama kendimi Ada ya sarılmış, ve öperken yakalıyorum çokça.



Biraz önce de bana, anne iyi ki geldiniz dedi. E ne yaptım tahmin edersiniz. Öptüm, kokladım kızımı. Maşallah.



Hava bozdu, tam zamanında dönmüşüz. Anneler gününe de yetiştik. Bundan iyisi Şam da kayısı.

Geçen Easter da yan komşumuz Rozi nin Ada ya hediyelerini yazmayı unutmuşum. Bir kısa yazı olsun kayıtlara geçsin isterim.



Ben İngiltere deyken bu tarz çukulatalar hatırlamıyorum. Hep tavşan yada küçük yumurta şekilleri vardı.



Bu çukulataları ben de çok sevdim. Tabi sadece görünüşlerini, Ada paylaşmadı bizimle. Cadı.

Kalın sağlıcakla
Hafiiifff yorgun anne

8 Mayıs 2015 Cuma

Salda Gölü - Burdur 75 km toplam 765 km. +12 km

Merhaba,

Evvet sona yaklaşıyoruz. Bugün Salda gölünde, sadece gölün çevresini gezip sonra bir gece daha kalırız hem de dinleniriz diye planlamıştık ama dün gece varınca,mpavyonlar filan Salda gölü bize pek tekin gelmedi. Sabah ayrılırız dedi Cem. Orman kampında kapıyı kilitliyorlar gerçi ve en az 10 adet köpek vardı. Tedirgin olunca zorlamayalım dedik.

Sabah kalktık, kokmuş vücutlarımızı nispeten temizledik , toparlandık. Göl muhteşem, su tertemiz gözüküyor ve tadı tuzlumsu ama tatlı. Sodalıymış. Fotoğraf çektim daha sonra tek tek özel yazılarda yazacağım. Bu günlük detayları unutmamak için. 

Fotoğraf çekerken bir baktım suyun içinde bir böcek yürüyor. Kara daki formu ile aynı. İnanılmaz. 
Sahilde dolaştım, herşeyi topladık, o arada kampın bekçisi Ramazan bir baktık çaylarla geliyor. Can insan. Sağolsun. Bu yolculukta çay tiryakisi gibi ben de çay içtim. Kahve sadece Türk kahvesi. Bir kere capp. İçme denemem oldu ama bundan böyle stlü kahve dışında sipariş vermek yok. Ve kafe nin makinası var mı diye kontrol edilecek o kadar.

Haydi son bir selfie çekelim dedim, o anda bir rüzgar bir fırtına. Hemn giyindik, kara buluta baktık küçük. Yola çıktık. Oh yol bir güzel, yaklaşık 4-5 km sonra kamplar, kamplar, aile lokantaları,msahilde bir sürü işletme, önce üzüldük ama sonra gördükki hiçbiri açılmamış. Mevsim başlamamış. Yolda bize işletmesini açan Ercan bey e rastladık, teşekkür ettik. 

Devam ederken güneş açtı, soyunduk ve tam o sırada birşeyi minik birşeyi ezmekten zor kurtardım, hemn durdum Cem yine arkamda yazık ona, aniden durma yine ne oldu dedi 😊 bir küçücük minicik kaplumbağa. Nasıl şeker, yol işaretlerinin üstünde duruyor. Aldık onu avucumuza, korkuttuğumuzu bile bile sevdik onu, koydum yanağıma, sıcacıktı. Koyduk karşı tarafa, yoldan epeyi uzağa. Mutlu olsun, büyüsün. Bir ara alıp bahçeye götürmeyi bile düşündük,ösonra hemen vazgeçtik bu çılgın düşüncemizden.

Sabah ton balığı ve fındık yemiştik. Yüksekova adlı büyükçe bir yere gelince sorduk, nerede çorba içebileceğimizi gösterdiler. Bir de kelle paça çıkmasın mı, oyyyy gerçi taneleri minikti ama olsun. Pirinç pilavı hazır olsaydı yemek de yerdik ama erkendi. Kadayıf yedik üstüntaze kaymaklı. Güler yüzlü insanlardı falan ama Cem 30 Tl ödemiş. Köy de, iki çorba, iki kadayıf. Ah duyaydım. Yanlışlık var dönsek mi 😊 helali hoş olsun.

Orada nereye gitsek dedik. Asıl amacımız Çameli yaylası oradan Dalaman ve Dalyan dı. Amma baktık yokuş çıkacak halimiz kalmamış. Çok zorlayacağız bu yorgun vücutları. Dedik haydi Burdur a, nasıl olsa oradan bir otobüs buluruz. Böylece dört şehir yapmış olduk. Muğla,Aydın,Denizli,Burdur. 

Düştük yola. Dümdüz bir yol. Araba ile giderseniz. Güzel yine de, bir ara karşıadan rüzgar esti, yokuşlar çıktık!. Hatta Çameli ye mi tırmansaydık bile dedik. Güya bugün az km yapacaktık, sonuçta 75 i bulduk yine. 

Bir benzinci de  mola verdik. Hava ne kadar sıcak, yağmur sıcağı puslu dedik. Çıktık, 10 dk sonra kolumda bir ıslaklık, yağmadı ama kara bulut kocaman. Bir köye vardık, Hacılar, nasıl güzel evler var. Kiminde oturanlar da var, kahve sorıyoruz, açık olmayabilir, şuraya bakın diyor yaşlı ve sağır bir bey. Tam o yoldan çıkarken, çook eski ve güzel bir ev, aa..a.. Sincaplar duvarlarında, karşısında ki elektrik telinin üstünd bile sincap var. Cem haydi diyor ben sincapları seyrediyorum. Bir baktım, serçeler bunları gagalıyor, meğer kuşların yavrularına göz dikmiş hınzırlar.

O sırada yağmur, karşımızda jandarma ve çardak. Soruyoruz, komutana soruyorlar ve hoop korunaklı bölgedeyiz. Bundan önce ki yazımı orada yazdım. Size ikram edecek birşeyimiz yok dediler, çardağa aldınız daha ne olsun dedik. Ben tuvalete girdim, pardon kapısında kocaman " hela" yazıyordu. İki saat kadar kaldık orada, sonra baktım geç kalacağız, yağmurlukları giydik ve yola düştük. Allah tan yağmadı. 

E tabi son km ler. Git git bitmiyor. Şehre girdik, yahu her şehirde "otagar" tabelaları olmaz mı. Burdur da yok. 

Sevgilisi ile telefonda olan bir gence sorduk, bizi bekletti, sakince sevgilisine " bir dakika aşkım" dedi ve bize dümdüz sapmadan gidin dedi. Dümdüz giderken aramızda" neredesin aşkım, burdayım aşkım, Cem Yılmaz ın konusu geçti " gülüştük. Ve fakat kavşağa geldik, eee.. Yine sorduk, taşındı dediler, iki ışık sonra sola dönün dediler, iki koca yokuş tırmandık sola döndük en az iki km gidip umudumuzu kaybederken bir kavşak, e otogar nerede? Meğer öteki tarfataymış.

30 tl Kamil Koç bileti Antalya ya. 19.45. Otobüs geldi, Cem gergin. Nitekim muavin nasıl olacak, ben yeniyim, kaptan a sorayım. Bu bisiklet sığmaz geyikleri. Cem valla bisiklet yükleniyor diye Kamil Koç bileti aldım, yüklenmiyorsa ilgili beyi arayacağım dedi. Meğer, Bisiklet Gezginleri nin face hesabında bir beyin telefon numarası paylaşılmış. Kim ki Kamil Koç olupta bisiklet yüklemesse bana telefon açın hallederim sözü vermiş. Heyttt. Yaşasın. İyiki bizleri düşünenlerde var.

Ön tekerlekler söküldü, gidon yan çevrildi, muavin binerim ben böyle diye espriler yaptı ortam yumuşadı.

Otobüse binmeyeli epeyi olmuş. Tv var, internet var, şarj var, var da var. Onca günlerdir bisiklet selesinden sonara koltuklarda bir rahat. Cem dokundu, Antalya.. Aa.. Ne çabuk geldik. Uyumuşum. Saat 21.45, saat 24.00 e Ortaca ya Pamukkale var. Bakalım bekliyoruz. Beklerken yazıyorum. 

Ortaca dan eve daha 12 km var. Tahmini varış 4.00 sabah.

Arka banka gelen insanlar, hikayeler, kimi ağlar, kimi borcunu ister, kimi bırcu yüzünden dün geceyi karakolda geçirmiş, askerler, gelen giden otobüsler...... Uffff..ne kalabalık ne trafik.

Kalın sağlıcakla
Fotoğraflar sonra.
Uykulu anne








Denizli - Salda Gölü 102 km

Merhaba,

Bir gün Denizli de dinlenecektik ya, hayal oldu 18 km yürümüşüz şehir içinde, artık güzel Denizli şehri bizden sorulur. Eh alışveriş merkezi de yaptık. Et de yedik bol bol. Köyceğiz  gölü çevresinde tanıştığımız İbrahim ve Özgür lede görüştük. Özgür yarın sabah bende sizinle gelir yolu gösteririm dedi, ama yokuştan aşağıya inmem dedi. Olur seviniriz dedik. Vedalaştık ve Pamukkale ye dönmek üzere Otogara döndük, Pamukkale arabasına binmek üzereyken Cem bana oku bakiim ne yazıyor şu minübüsün üzerinde dedi, bir baktım Fethiye - Ortaca yazıyor. Güldüm, Cem, yarın basıp evimize gidelim dedi, hafifi meyilliydim ki, Özgür e söz verdiğimizi hatırladık. Ve kamp yerimize döndük. 3 güzel karavan gelmişti, bir rüyamız Heimer marka.



Ertesi sabah 6.00 da kalktık. Yolculuğumuz boyunca ilk defa bu saatte kalktık. Bir önceki sabah duyduğumuz sesleri yine duyduk ama bu sefer uykuya dalmayıp, ayakta olduğumuz için gördük. Balonlar. Pamukkale de balon olduğunu bilmiyordum ben. Pek güzel görünüyorlardı ama daha renkli olabilirlerdi. yamaç paraşütü, motorlu olanları ne varsa Pamukkale de mevcut. 



Sokaklarda termal sular yanlarda ki küçük arklardan akıyor. Pek severim sokak kenarı temiz suları ben. Taaa çocukluğumdan beri. Malatya ya gittiğimiz de, minübüs yolculuğu yapardık, muhtemelen Çırmıktı ya, yol boyunca su kanalları veya dereydi belki olurdu. O zamanlardan kalan hatıralar ya çay lar, ya kanallar  zaten. Oysa ben toprak burcuyum. 



Buluşma noktamıza Özgür gelmedi, gelemedi biz de yola çıktık,nfakat Denizli den çıkamadık. Bayağı büyük ve kalabalık bir şehirmiş Denizli. Çok zorlandığımız bölümde de bisiklet yolu vardı süper oldu. Sonrası yokuş yukarı, yokuş yukarı, yokuş yukarı..... Yokuş aşağı gözüken yollarda bile pedal çevirmekte zorluk çektik. Oysa, yokuştan sonra bir daha pedal çevirmessiniz demişti Özgür. Her yokuş başına geldiğimizde haydi şimdi dedik ama yokuş aşağı giden yol bir türlü bulamadık.



Bir de sıcak, off en çok o yordu bizi zaten. Üstüne kötü biryerde yenen gözleme. Başında beklemsem bozuk peyniri bize yedirecekti hacı teyzem. Başka yer yok mecburen patatesli kaşarlı yedik. Onlar da dolaptan çıktı ve kontrolüm altında eklendiler hamura. 10 tl verdik.



Yol boyunca sular çok lezizi, mataralarınızı boş bırakmayın. Tepelerden birinde soba üstünde çay yapan yumurta pişiren bir aile var. Oraya kadar dayanmaya çalışın bizim gibi hacı nın yerine girmeyin.



Neyseki kavşağa girdik, girdik ama yol yine aynı yokuş yukarı epeyi bir ilerledikten sonra Serinhisara girmeden bir yokuş aşağı yol var ki Cem 69 km hıza çıktı vallahi. Ben daha temkinliydim. 



Ortalık bildiğiniz leblebi kokuyor bu diyarlarda. Meğer leblebiciler varmış burada gözlerim parladı.
Muhteşem, dizi dizi dükkanlar var, girdik bitanesine ve aldık biraz yolluk. Cevizli sucuklar, narlı sucuklar, çifte kavrulmuş leblebiler. Taşıyamayacağımız için ancak bizlik aldık tabi. Sonra yola devam Salda ya varmamız lazım. haritamızda çok güzel gözüken ovada ki yola döndük, Antalya yolundan ayrıldık ve Salda yönüne döndük. Yol güzel ama trafiği çok fazlaydı.



Mola verdiğimiz kahvenin karşısında eski bir fırın, üstüde Karahayıt meşhur ekmeği yazıyor. Cevizli sucukları neyin götürürken, dedim ki Cem cim hadi karşıya geç de ekmek al bak biter. 3 kre falan söyledim herhalde kalkınca dedi. Kalktık karşıya geçtik, mataralarımızı doldururken ben, duydum fırıncı Cem e kalmadı abi dedi. Gerisini siz tahmin edin. Zaten sıcak, yol uzun, gideceğimiz yere çok var v.s..



Oradan çıktık,ntarfik azaldı ama yokuşlar bitmiyor, hava kararıyor, ulan bidaa biziklete binmem dediğim tek gündür dün. Eve dönelim ulan yeter dediğim tek gündür dün. Yokuşlar..yokuşlar ve sonunda Salda yı gördük. Muhteşem bir manzara ve yokuş aşağıya yol bizi bekler. İndik ve Salda köyüne sapmadan devam ettik. Internette daha önce birçok yazı okumuştuk, eminiz kamp yeri var fakat karanlığa kalınca tedirgin oldu Cem tabi ki ben de.



Neyse tesadüfen bulduğumuz Dayı ya sorduk, meğer ayrımı geçmişiz. E kamp yeri yazmıyordu ki orda. Neyse tartışmayacağım, girdik o yola ve kamp yerine varıyoruz. O da ne beyefendi burada kamp yapmak yasak mı diyor. E ne yapacağız. Kalın, kalın, parada vermeyin diyor. Sarılsammı ki. Çadırı kuruyoruz, yıldızlar muhteşem. Göl muhteşem fakat ben de hal yok, kolay değil sıcak bir günde, bol yokuşlu bir 102 km.



Cem bira almaya gidiyor ve pek tedirgin dönüyor, yine pavyon, yine müzik. Allah tan çadırı kurduğumuz yerde sadece kuş sesleri. Ben bilmezdim kuşların geceleri öttüklerini.



Yattım ben Cem den önce, duş muş hakgetire nasıl kokuyoruz. Offf.
Cem e tembihliyorum, uyumuş olsamda, Cem, ben geldim diyeceksin diye ve horrrrr.....
Cem dediğimi yapıyor ama duymamışım ben :)



Güzel bir bayılmışız, sabah nefis manzaraya uyandık.

Haydi biz yola düşelim, yağmur  yağdı diye Hacılar da ki Burdur a 20 km kala , jandarmanın çardağına sığındık, şimdi yola çıkma zamanı.

Kalın sağlıcakla
Sıklıkla sincap gören mutlu anne



6 Mayıs 2015 Çarşamba

Denizli

Merhaba,

Ne yaptık, kampı Pamukkale ye attık. Çok ünlü olan kamp bir çadıra 40 tl istedi. Vermedik,naradık. Gecesi 20 Tl ye DolphinYunuz Hotel in bahçesine yerleştik. Neden hem Türkçe hem İngilizce İsim kullanmışlar bilemedik.





Gece çimlerde muhabbet. Hava Şile de ki gibi serinledi. Sabah kalktık, kahvaltı etsek mi, çay var mı derken, haydi Denizliye gidelim dedik, o arada gece sesi gelen büyük olduğunu tahmin ettiğim köpeğe bakmaya gittim karşı bahçeye. İyiki gitmişim, koca bir Kangal. Safkan. 13 aylıkmış. Sevdim yakışıklıyı, bir kuyruk sallama bir cilve ama yine de gittim sahibine sordum,msevebilirmiyim ? Diye. OluR aldıktan sonra sevdim ama bir anlaştık, fakat severken ikidebirde dikkati dağılıyor kapıya bakıyor, belli karnı aç. Yanımda da birşey yok. Neyse önüne kabaca atılan bir torbadan pirinç, ekmek falan yedi. Hayvanı dolaştırmıyorlarda. Diğer yavrularınsatacaklarmış, hatta bir tanesini bana teklif ettiler. Alamam ki. Arslan ı satmayacakları halde dolaştırmıyorlar ve iyi bakmıyorlar. Yine aynı hikaye. Hangibirini kurtarayım. Denetim olmalı,mvergi olmalı. Off off.



Evet,matladık Denizli minübüsüne ve ver elini Denizli. İndik düzenli ve temiz garda çıktık şehre.
Daha önce tavsiye edilen Babadağlılar han ına gittik. Döne döene yürüyerek çıkacağınız bir han. Merdivenlerde var. Aman Tanrım, cennet bu olsa gerek, fiyatlar ekonomik, kalite yüksek. Gidin, birdaha Englis Home yada Madame Coco ya uğramayacağınızı garanti ederim. Orjinal fikirler, renkler, kalite, örtüler, bornozlar ve daha neler neler. Bisikletle olmasak bayağı cüzdan boşaltılır burada.










Oradan çıktık ve arkasında ki bizim Eminönü, Tahtakale ye benzer  Bayramyeri diye güzel isimlendirilmiş çarşılara daldık. Kahveler, cafe ler, envai çeşit dükkanlar, neler neler. Ve fakat krem kavanozu bulamadım 😪 ama çıngıraklar, gazoz yapma makinası ve kapakları ve daha neler neler buldum. Bayıldım.





Kebapçıya ayrı "post" zaten yaptım.



Sonra baktım hava Yaz, sıcak ne yapalım bir park bulamayınca, çünkü maalesef heryere palmiye dikilmiş,  güzelim Çınar varken niçin Palmiye dikerler anlamam. Gölge yok birşey yok. E buradakiler kurumuş, direkler var birsürü. Dedik hadi alışveriş merkezine gidelim de serinleyelim. Epeyi yürüdük, güya bugün dinlenme günümüzdü. Ne oldu, I phone göre 16 km 30.000 adım yürümüşüz. Oturduk kahve dünyasına, ohhh güzel bir kahve çukulatalar, akşam yemeği yemeyiz dedik ama Arby s görünce dayanamadık. Ohhh gelsin kıvırcık patatesler. 





O arada Köyceğiz de yolda tanıştığımız bisikletli arkadaşları aradık, onlar hadi arkeolojik parka gidelim dediler ama bu sıcakta olmaz dedik onlar geldiler, İbrahim ve Özgür, birer kahve içtik, sohbet muhabbet, yol konuşmaları eğlendik.










Yarın sabah yola çıkıyoruz, Özgür bize bir süre rehberlik edecek sonrası ver elini Salda gölü, yani inşallah.




Sonra bir güzel park bulduk.





Atladık bir minübüse gar, oradan Pamukkakle minübüsü ve kampımız,öArslan a bir merhaba ve ..
Döndük kampımıza, harika 3 karavan gelmiş. Burası serin. Ohhh.. Birazdan yatarız.

Kalın sağlıcakla
Şehirli anne