13 Aralık 2016 Salı

Blog

Merhaba, 

Iyi ki var bu blog dedim bugun iki kez. Hem de canigonulden.

Sabah lahana dolmasi yapmaya karar verdim. Internette tarif bakacagima, kendi blog uma bakarim herzaman cunku denedigim ve memnun kaldigim tarifler yazili olsun isterim. Gerci bazan elektrik yada internet olmadiginda niye yazmadim su tarifleri bir deftere diye pisman olmuslugum vardir ama akilli telefonum o sorunu da cozdu bu aralar. 

Lahana dolmasinin tarifini buldum, o ara Ada  ogle yemegine gelmisti. Yemek yerken youtube tan birsey seyredebilirmiyim anne dedi. Tamam ama  O zaman su tarifi bana oku da oyle seyret dedim. Tarifi okurken girisinde ki gunumuzun hikayesinide okudu. Icinde kendi hikayesinin de oldugu. Oyle ilgi ile okudu ve anne ne guzel dedi ki. Yasasin iyiki yazmisim dedim.



Sonra bir mesaj geldi, buradan ve sosyal medyadan beni takip eden guzel bir aile, ogullari Kuzey Ali, heyecan arayan Kuzey Ali ile cika geldiler. Yol tarifleri, hikayeler.  Sohbet muhabbet. Iyi ki yaziyorum su blog u dedim yine.

Not, Bergamut kabugu, minicik. Ustune soba ustunde isinmis su. Inanilmaz. Limon kabugu halt etmis.  
Not 2 ah ekmek istediler benden ama yoktu ki evde. Dur bakiim yapip yetistirebilecekmiyim. 


Iyi ki variz.

Sevgiler
Kain saglicakla
Taninmis anne 

8 Aralık 2016 Perşembe

Cam saksi duzenleme isi, terraa bisiy

Gunaydin,

Hah bir bu eksikti dedim once ama yaparken cok eglendigim birsey, konsantre oldugum bir sey bu cam saksi duzenleme isi. Ismini bir turlu hatirlayamiyorum. Terraum mu iste oyle birsey.

Sok ta minik kaktusleri gorunce aklima geldi, 3.99 dan aliverdim, e haftasonu Acelya dan aldigim bir diger minik saksi daha vardi, mese palamutlarim vardi. Kendimi pek yetenekli buldum. Sizce? 



Aslinda bizim ailenin yeteneklisi annemdir, yillardir onu bir kursa gondermeyi isteriz hep bir turlu kismet olmamisti. Bakalim.

Sonbahar da super buralarda.

Kalin saglicakla
Cam saksi fatihi anne

13 Kasım 2016 Pazar

Nefis, kolay zeytinyaglı, brüksel lahanası zamanı

Günaydın,

Fazla değil, sadece yarım kilo alın brüksel lahanasını aman.
Sonra çok yeniyor ve çok gaz yapıyor. Benden söylemesi.




Once güzel bir yıkadım brüksel lahanalarını,  sonra kafalarını kestim ve büyüklüklerine göre ikiye yada üçe böldüm.



Bir soğanı yemeklik doğradım, iki küçük boy havucu küp küp kestim, bir avuç pirinç ekledim. Yarım bardak kadar zeytinyagı koydum. Baharatları ekledim; tuz, karabiber, zerdeçal ve dilediğiniz başka bir baharat. 
Bir bardak su ekledim ve düdüklü tencerenin ağzını kapattım. 



Buhar cıktıktan sonra on dakika kısık ateşte tuttum ve sonra ocağı kapattım. Soğuyana kadar bekledim.
Offf sonra afiyetle yedim. Sanki şeker koymuş gibi tadı ve ağızda dağılışı harika. Tavsiye ederim.

Brüksel Lahanası Hakkında!

Türkiye’de tarımına yeni başlanan Brüksel lahanası turpgiller ailesine mensuptur. Kış sebzeleri arasında yer alır. Avrupa ve ABD’de yaygın olarak yetiştirilip tüketilen bitki ülkemizde halk arasında yeni yeni bir yer bulmaya başlamıştır. Brüksel lahanası kalın, kat kat yapraklara sahip, küçük yumru şeklinde başçıkları olan bir bitkidir. Bu başçıklar iri ve minik olmak üzere iki boyutta olurlar. İri olanların kokusu keskin ve açık renklidir. Minik olanlar ise daha hoş kokulu ve koyu renklidir.

Brüksel lahanasından leziz çorbalar yapabildiğimiz gibi et yemeklerinin yanına haşlamasını da garnitür olarak servis edebiliriz. Ancak kaynatarak pişirdiğimizde besin değerinin yüzde 80’i suda kalacağından bu tür sebzeleri buharda pişirmek daha sağlıklı olur. Kalori değeri oldukça düşük ancak besin değeri de bir o kadar yüksek olduğu için korkusuzca tüketilebilir. A, C, ve vitaminlerini yüksek oranda içeren Brüksel lahanasında demir ve potasyum mineralleri de oldukça yüksektir.

 

Brüksel Lahanasının Faydaları!

  • Yüksek tansiyonu düşürür ve tansiyonu dengede tutar
  • Kalp krizi ve kalp hastalıkları riskini en aza indirir
  • Katarakt oluşumunu önler
  • Prostat, rahim, kolon, mide ve akciğer kanseri riskini azaltır
  • Kansızlığı önler ve kan yapar
  • Hamilelikte tüketildiği zaman bebeğin zeka gelişimine katkı sağlar
  • Bağışıklık sistemini güçlendirir
  • Vücuttaki  zararlı serbest oksijen radikallerini yok ederek, vücudu zararlı serbest radikallere karşı korur
  • Alzheimer hastalığını önlemede yardımcı olur

 

 

  • Sindirim sistemini düzenler
  • Kabızlığı önler
  • İdrar söktürücüdür
  • Kolesterolü düşürür
  • Kemikleri güçlendirir
  • Erkeklerde spermleri artırmaya, bayanlarda ise hamileliği kolaylaştırmaya yardımcı olur
  • Diş ve diş etini korur
  • Düşük kalorili bir besin olduğu için diyet listenize ekleyebilirsiniz 



Kaynak. http://www.tabiat.net/bruksel-lahanasinin-sirri-nedir-ve-faydalari-nelerdir.html

Kalın sağlıcakla
Sebzesever anne

23 Eylül 2016 Cuma

Acele ediyorsan kendine.

Bayıldım bu başlığa. 
Bir dolap kitap sağolsun bir yazı paylaşmış bugün.
Greekturkish.com adlı sayfaya bir bakayım dedim. 
Hoş bir blog. Bu yazıya yada şiire de bayıldıımmm,

Hiç acelen yokken bile, sabah sabah hamaratlığın tuttuysa; 

kendinedir acelen. 

O hep ertelediğin kısmına hayatının. 

Bırak işte şu “yapamadıklarını”, 

yapamayacaksın her şeyi nasılsa… 

Kendinsin her şeyden de önemli. 

Bazen bir fincan kahve bile yeter ☕

Aceleye getirmediğin, keyifle pişirdiğin. 

Belki kedin gelir kucağına, bir kuş uçar, bir kelebek geçer, 

çok sevdiğin bir dostun gelir aklına, yüreğin ısınır ❤

Aceleye gelen kahvelerinin mahrum kaldığı kakuleyi koyduysan gene,

o hoş kokusu bile yeter bazen… Mmm… 

 

Hiç acelen yokken, okula giden çocukların ardından, hamaratlığın tutar ya bazen… 

Yemeği ateşe, çamaşırı makinaya koyup saate baktığında, 

sen bile inanamazsın; ne erken! 

Kendinedir acelen.

O hep ertelediğin kısmına hayatının.

Şöyle sırtını arkaya yaslayıp,

yalnızca kendini dinle(ye)meyeli ne kadar oldu, kim bilir?

Hayatını ölçüp biçtiğin,

neyi sevip neyi istemediğini itiraf ettiğin.

 

Kahveni al da gel otur şöyle…

Seni yalnız sen tanıyabilir, anlayabilirsin.

İçerde yemek fokurdar,

Çamaşırlar döner durur,

Kedinin karnı tok, köşede uyur… 

Bırak işte “yapamadıklarını”, 

yapamayacaksın her şeyi nasılsa… 

Kendinsin her şeyden önemli. 

Bazen bir fincan kahve yeter ☕

Bazen de yalnızca içindeki kakulenin kokusu bile. 

Günün aydın olsun…


Kalın sağlıcakla

Kopyacı anne

14 Eylül 2016 Çarşamba

Iki kitap yorumu

Merhaba,
Iyi bayramlar,

Bir kitap okudum hayata kustum. Ve fakat hayata kustugumun farkinda da degilim. Bir sinir bir sinir. 
Sonra farkettim ki, ulkemde ki kadin ezilmisligine kafayi taktim. Niye kitap yuzunden. Okumayayim dedim ama elimden birakamadim. Bir de istdim ki, kutuphanemizde bulunsun ve ve Ada kutuphane karistirdiginda elinin altinda bulunsun bu tip kitaplar. 

Umarim bu tip olaylari sadece kitaplardan tecrube edip ogrenir kizim. Amin.



Canan Tan, hapishane de ki kadinlarin hayatlarini, hikayelerini cok akici bir dille kurgulayarak anlatmis.
Tavsiye ederim. Evet biraz daraliyorsunuz ama benim gibi bir gunde bitirmez iseniz o kadar sikilmassiniz belki. Sonucta hayatin gercekleri. 

Hemen sonrasinda okudugum, Kocan Kadar Konus ise, super bir secim. Boyle konusu ic sikan bir kitaptan sonra okurken kikirdedigim guzel bir cerez kitap. sebnem Burcuoglu imis yazari. Hic tanimiyorum ama hos yazmis. Bu kitabin filmi de yapilmis bir ara seyredecegim de. 



Daha bitirmedim ama eglenceli bir kitap, tavsiye ederim. 

Kalin saglicakla
Kitap kurdu anne

5 Eylül 2016 Pazartesi

Bayram gelmeden bayram

Merhaba,

Niye mi bu başlık?

Hava, sadece hava. Şeker gibi bugun. Sabahtan bu yana bahcede o kadar rahat bir şekilde yatıp kitap okuyorum ki. Bayram gelmeden ben Bayram dayım. 



Harika bir duygu, meger scaktan ne sıkılmışım ki çok severim. 

Manzaram yukarıdaki fotograf, kitabım "fi" güzel. Yemek var, siparişler tamam. 
Sağlıklıyımda. Ohhhh. Ulkeme de sirayet eder umarım ve Dunya ya.
Alın bu Fi, Çi, Pi yi ve okuyun. 
Ben kendimden birsürü şey buldum ve keyiflendim, belki size de yarar.

Ama en önemlisi havanın bu ne sıcak ne soğuk hali. O kadar keyifliyim ki canım deniz kenarına bile gitmek istemedi düşünün. 

Bin şükür, hep şükür.
Kalın saglıcakla

7 Ağustos 2016 Pazar

Haruki Murakami - Yaban Koyununun İzinde

Merhaba,

Eğlenerek okudum, zaman zaman meraktan elimden bırakamadım filan ama bana göre değil kitap.



Uzun yıllar hatırlayıp zaman zaman aklınza gelebilecek bir kitap ama yine de bana göre değil.
İçsel yolculuklar, benzetmeler, yaşam sorguları harika ama bana göre değil.



Değişik yerler, haritaya bakmak istegi, değişik kültür ve davranış biçimlerini okumak da güzel ama bana göre değil.

Ölümle ve konuşan ölümle ilgili, esraengiz yazıları okumak da bana keyif veriyor ama yine de kitap bana göre degil. 


Hayal alemi zengin diye tanımlanıyor tüm kaynaklarda. Evet ama bana göre değil. 
Bir kitabını daha okuyup bir kredi daha vermek istiyorum, sizce hangisi olsun?
Galiba "imkansızn şarkısı" kitabı diyeceksiniz 😍
Bakalım bakalım

Aysenin kitap klubu, blog nda cok daha kapsamlı yazılar yazmış. Ellerine sağlık. 

Kalın saglıcakla
Pozitif anne

11 Temmuz 2016 Pazartesi

Burası Dalyan değil Istanbul

Günaydın,

Burası Dalyan değil Istanbul. Ufff cok acıtıcı geldi. Soyleyenin kötü bir niyeti yok canım. O hayatını çok iyi yaşadığını sanan bir şehirli de olabilir. Burada gerçekten mutlu olan, böcek, ot bok, kırsal, doğa sevmeyen biri de olabilir. Onların yerine keşke ben orada köyde, taşrada yaşasam diyen biri de olabilir. 



Acaba ileride Dunya nın bir yerinde kızma bu cümleyi söyleyenlere karşı nasıl tepki verecek.  Üzülecek mi? Sevinecek mi? yoksa anası gibi, ben istediğimi bilirim, ona göre yaşarım mı diyecek meraka düştüm açıkçası.



Bu cümle, bir yabancıdan gelse küçümserdim, kavga çıkarabilirdim, ammaann diyebilirdim ama aileden gelince olasılıklara  bakmakta faide gördüm. 

Yani demem o ki, düşünecek bir konu daha çıktı. Tabi tabi, biliyorum ve oluruna birakiyorum. 
Kizimin da bana benzemesini, hayattan zevk almasini cani gonulden diliyorum.

Yaklaşık iki haftadır şehirdeyiz. Gezmek ve arkadaşları görmek güzel. Bir de şehir Bayram dolayısıyla bomboştu, trafik yoktu. Yogunluk olmayınca da aslında şehir çok büyük değil, heryer 15-20 dakika bilemedim 40 dakika.  Heryer bina, tum eglendigimiz yerler beton. Kentsel donusum sehiri daha da betonlastirmis. Bogaz ve muzeler hala guzel. Daha cok, daha cok gokdelen var. Hava pis, sehir kokusu bir acaip ve eglenceli degil. Yiyecekler lezzetsiz. Biz koyumuzu ozledik. 

Insan nerede yasarsa orasi guzel! 
Burada yasasaydik emnm onun da iyi yanlarini gorup, burasi guzel diyecektik.

Saglik olsun da gerisi fasa fisi.
Yilmaz babaya sifa olsun.


Ada dan inciler;
Bu arada kızm, balkonda böcek gördü dün, aaa anne burada da m böcek var dedi. 

Kalin saglicakla
Koylu anne


15 Haziran 2016 Çarşamba

Doğala Dönüş

Günaydın,

Bu sabah bir haber okudum; Tüm Dünya da insanlar doğala dönüş yapıyorlarmış.



Okuduktan sonra düşündüm, aslında Dünya bana ve benim tercihlerime dönüş yapıyor.




Çocukluğum Suadiye nin harika bağ bahçelerinde, Çatalçeşme deki denizinde geçti, ilkokul bittiğinde Bostancı ya taşındık, orada da heryer yeşildi, biz büyürken büyüyen, tek tek ve yavaş yavaş kaybolan oynadığımız arsalara yapılan binaların, o zamandan yavaş yavaş gelişen inşaat sektörünün inşaatlarında oynardık.  Velhasıl neredeyse 50 yıldır inşaatların içindeyim.



Oldum olası ağaçlardan inmez, bitkilerin adını, şeklini merak eder, herkese sorardım. Bu nedir, bu, ya bu. Çitlenbik ağacınn meyvelerini dört gözle bekler, ateş dikeni, böğürtlen yer öğlen yemeğine eve gitmezdim. 



Yediklerimiz hep daha doğal şeylerdi, ve fakat Rama diye bir margarini, bir eklmekle hapur hupur götürdüğümüzüde hatırlarım. Sokaktan gelirdik ve evde birkaç çocuk, bir ekmek ve bir kutu Ramayı bitirirdik. Şanssızlık ama o zamanlarda ki hazır gıdaların bile bugünkülerden masum olduğuna inanıyorum.  Bakkal Haçik amcadan aldığımız ülker in fındıklı bisküvileri de unutmamak lazım tabi.
Allah Rahmet Eylesin.



Bazan soruyorlar, neden krem yapıyorsun, nasıl başladın, nereden aklına geldi diye?
Aklıma gelmedi, sanırım benim Dünya da olmamda ki amaçlardan biri bu. 
Hani derler ya ilham geliyor diye, bana da doğa da, en rahat olduğum yerde sanki fısıldıyor bitkiler, beni krem yap, beni tonik yap, hey baksana bana, dokunsana bana bak ne güzel kokuyorum.  Veya tüm ilgili insanlarla bir şekilde bir vesile ile tanışıveriyorum.



Isırgan tarlası bulduğumda gelincik toplarken sanki elmas topluyorum. 
Sanki gençleşiyorum sanki ruhum okşanıyor.
Kelimelere dökmek zor tabi. Yükseliyorum sanki.





Hah. İşte bahçede kurtbağrı açtığında, hemen araştırmalar başlıyor, kitaplar, internet, bilgi deposu ustalar ve hoop ortaya cilt kuruluğuna çok iyi gelen krem çıkıveriyor. Dalyan da olmanın avantajı da büyük tabi, etrafım arıcı dolu, en güzel ve taze balmumuna erişebiliyorum, zeytinyağı gözümün önünde soğuk sıkım, çuvallardan akıyor, sanki içime akıyor. Kızım gözümün önünde büyüyor, eşim dizimin dibin de, deniz 12 km, kanal 10 adım ileride. Dostalar aktiviteler çevremde.İnsan emekliliğinde daha ne ister a canlarım. Ve tabi tüm bu iyi enerjiler tüm CrocuS ürünlerime sirayet ediyor. En azından ben öyle olduğuna inanıyorum. Şükürler olsun, size de şifa olsun. 




Kalın sağlıcakla
İçi dolup taşan anne








7 Haziran 2016 Salı

Arveles

TYMerhaba,

Hastahanedeyiz, bir küçük operasyonu başarı ile atlattı Eşim.
Şükür.
Yürüdüğümüz, nefes aldığımız, tuvalete heran rahatça gittiğimize şükür. Milyon kre şükür.

Fethiye Esnaf Hastahanesi süper.
Ürolog Ender bey süper. Esprilerine ayrıca teşekkürler.
Hemşirelere, çaycılara, temizlikçilere herkese teşekkürler. Sağolsun varolsunlar.
Ve fakat biz bir ağrı kesici iğne ile tanıştık. Ağrı kesici ağrı yaparmı yahu? Damardan ilacı veriyorlar, ilk 5 dakika eşim Dünya ya küsüyor. Ameliyat ağrımı unuttum bu nedir arkadaş diyor. İlacın adı "arveles" 
İnternet e de naçizane baktım ama bir bilgi bulamadım. Çok iyi ağrı kesici olduğu ve hemen etki ettiği belirtiliyor. Yan etkisi baş ağrısıymış, biz de olmadı. Ama başka bir sitede başağrısına da çok iyi geldiği belirtilmiş. İlaç işte. İyi ki var ama mümkünse kullanmayalım. 

Dr a sorduk sanırım o kullanmamış, hiç de kullanmasın inşallah. Bi haber tabi.
Hemşireler biliyor o yüzden sulandırarak veriyorlar ve ağır yapıyorlar. Cem sanki kemiklerimi kırıyorlar öyle ağır diyor.

Biza şifa olsun.
Size hiç uğramasın hastalıklar

Refakatçi anne


25 Mayıs 2016 Çarşamba

Rosshalde - Hermann Hesse

Günaydın,

Yapılacak yemekler ve kremler var, ben ne yaptın yattım veranda daki koltuğa ve kitabı bitirdim.
Boynum ağrıyormuş, dün gece, tüm gece Bncuk u yemek yediği yerde bırakmışım, unutmuşum. Kimin umrunda.



İnce incecik bir kitap, eni topu 177 sayfa ama aynı Sabahattin Ali nin kitapları gibi yogun bir hikaye anlatıyor, hayattan bir hikaye anlatıyor ve insan duygularını çok zarif anlatıyor kitap. Hoş. Biraz iç krartıcı mı, çook nadir.

1877 de doğmuş bir beyin yazdıkları, yıl kaç 2016 !

Tabi beyefendinin geçirdiği ruhi bunalımlar kitaplarına yansımıştır, daha önce de yazmıştım, ruhani boyutlar, zen.. Herşey sözcüklere yansımış.

Kitapta, evlilik de, kötü bir evlilik de irdelenmiş. Bir evlilik bence pek de alışık olmadığımız biçimde erkek tarafından anlatılmış. 

Tavsiye ederim.
Güzel, kuvvetli bir dille anlatılmış bu hikayeyi.

Kalın saglıcakla
Kitap kurdu anne




12 Mayıs 2016 Perşembe

Kolsz Agop

Merhaba,

Sanırım 30 lu yaşlarımın başındaydım, cildim acaip bozuktu, sürekli sivilceler çıkıyor yada çıkamıyordu ve fakat kocamanlardı.

Boynuma da riyayet edince, sorduk soruşturduk, tüm oklar Nişantaşı nda ofisi olan Kolsuz Agop u gösteriyordu. Ücret çok pahalıydı öğrenci bütçeme göre fakat Ya Allah dedik ve ben nedense tek başına gittim Agop  bey e. 

Muayene oldum ve beni Beyoğlu nun arka sokağında ki bir eczenaye gönderdi Agop bey, orada yarım saat kadar bekledim ve elime siyah plastik bir kutunun içinde kavniçi renkli bir krem tutuşturdular. Her 20 günde bitti bu kutu ve ben şu an hatırlamadığım bir süre kullandım o kremi. Sonra ne sivilce kaldı ne sivilce oluşumları ne lekeler.

Benim kremcibaşı olmamın temel hikayesidir bu kavununiçi renkli krem. 
CrocuS un temelleri böyle atılmış demekki. 

Bugün duydum, emekli olduğunu, işte hikayesi Agop bey in.

Cildiyeci Kolsuz Agop

Prof. Dr. Agop Kotoğyan yani meşhur ‘Cildiyeci Kolsuz Agop', 41 yıl hizmet verdiği İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi'nden geçtiğimiz kasım ayında emekli oldu. Tesadüf bu ya Agop Hoca, bundan tam 66 yıl önce Cerrahpaşa'nın doğum kliniğinde dünyaya gelmişti. Hastane, evlerine 15 dakika yürüyüş mesafesindeydi. 

Doğduğu Samatya semtini diğer adı Kocamustafapaşa'yla seven Kotoğyan, ‘Doğma büyüme Paşalıyım' diye övünüyor. Agop Hoca, yıllarca hasta baktığı, laboratuvarında göz nuru döktüğü, kimileri şimdi namlı birer profesör olan öğrencileri, vefalı hastaları ve mesai arkadaşlarının katıldığı törenle uğurlandı. 

Veda eden aslında azmin, direncin, ölümlerin eşiğinden dönüp hayata sıkı sıkı sarılmanın simgesi, yaşayan bir efsaneydi. 30 yıl önce mesleğinin zirvesine oturmuş, masal kahramanına dönüşmüştü. Hayatının içine girmek zordu. Çünkü gazetecilerden uzak duruyor, doktorların artist olmadığını, bilimsel tebliğler dışında dışarıya seslenmenin reklam olabileceğini savunuyordu. Türkiye'de, cinsel yolla bulaşan hastalıklar kürsüsünü ilk kuran, çeşitli bilim dallarında bölüm başkanlığı yapan, yeni buluşlarla çığır açmış bu doktoru albüm sayfalarımıza alabilmek için günlerce uğraştık. Sonunda hatırını kıramayacağı dostlar araya girdi, bize hayatının kapılarını araladı. İşte gördüklerimiz.

Aslında bu albüm şöyle başlayabilirdi: ‘Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde Yozgat'ın Akdağ Madeni İlçesi'nin Terzili Köyü'nde Kirkor adında bir çocuk varmış. Küçük Kirkor, kendi halinde yaşayıp giden yoksul bir ailenin çocuğuymuş.' Ama masalsı hayatın içinde gerçeği kaybetmemek için kronolojik sırayla anlatmayı doğru bulduk. 

Agop'un babası Kirkor Kotoğyan, 1911 doğumlu. 1915 yılında, yani Anadolu'daki o büyük kaos döneminde henüz dört yaşındayken babasını kaybetmiş. Köyünü basan çeteler köydeki tüm erkekleri öldürmüş. Küçük Kirkor'u annesi, onu madendeki mağaralara kaçırarak kurtarabilmiş. Sonra da bir yakınlarının yanına sığınmışlar. Olaylar yatışıp saldırılar durunca yanmış, yıkılmış, talan edilmiş köylerine dönebilmişler. 

Kirkor Bey, 25 yaşındayken Yozgat'ın İğdere Köyü'nde yaşayan Makruhi Hanım'la evlenmiş. Aile 1938'de İstanbul'a gelmiş ve Samatya'ya yerleşmiş. Bir yıl sonra da ilk çocukları Agop, İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi'nin Cerrahpaşa'daki hastanesinde doğmuş. Dünyaya gözlerini açtığı, ilk görüntüleri, ilk sesleri duyduğu bu hastane ile ömür boyu sürecek kader birliği de böylece başlamış.

Babası Kirkor Bey, inşaatlarda kalfa olarak çalışır, annesi de Samatya yakınlarında bir fabrikada işçilik yaparmış. 

KOLUNU PRES KAPTI

Çok yoksullarmış. Küçük Agop, Samatya Sahakyan Ermeni İlkokulu'na başladığı yıl, babası ona bir ceket almış. Bir bahar günü arkadaşlarıyla Samatya sahilinden denize girip çıkmış ve bir bakmış ki ceketin yerinde yeller esiyor. Anasından bir ton dayak yediği gibi tam üç yıl boyunca da ceketsiz kalmış. ‘Bana yeni bir ceket almaları mümkün değildi. Ekmeği karneyle alıyor, aylarca et ve şeker yüzü görmüyorduk' diye annesinin köteğine hak veriyor şimdi. 

Küçük Agop, daha ilkokuldayken işe başlamış. Mezun olduğu yıl bir gümüş atölyesinde çalışıyormuş. Sıcak, çok sıcak bir yaz günü, gümüş kalıpları plaka haline getirmek için kullanılan presin silindiri iş önlüğünün kolunu kapmış. Sonra da elinin tamamı omuzuna kadar presin altında un ufak olmuş. Hastaneye vardığında doktorlar, ‘Bu çocuk yaşamaz' demiş. Ameliyat olmuş, günlerce komada kalmış ve bir gün gözlerini açıp hayata yeniden merhaba demiş. Kaderin cilvesi bu ya, yine Cerrahpaşa Hastanesi'ndeymiş. 

O yaz sonunda kendisini tamamen toparlamış ama çevresindekilerin acıyarak bakması kalbini çok kırıyormuş. Bu yüzden kayıt yaptırdığı halde okula gitmeyeceğini söylemiş babasına. Okula gitmemiş ama aldığı ders kitaplarını her gün muntazaman okuyarak kendine göre bir tedrisat yapmış. Okulsuz geçen bu yıl boyunca hep düşünmüş. O küçük ve artık tek kollu bedeniyle bir meslek sahibi olamayacağına karar vermiş. ‘Okumalıyım, her ne pahasına olursa olsun okumalıyım' demiş. Ve dönem başlayınca Kumkapı Bezciyan Ortaokulu'nda eğitime geri dönmüş. 

Bütün okul hayatı boyunca, yazları ve hafta sonları çalışmaya devam etmiş. Tahtakale'de işportacılık yapmış. Konfeksiyon atölyelerinde ilik makinelerinde çalışmış. Eve katkı olsun diye çalışırken çok sevdiği kız kardeşleri Hripsima ve Maryam'a da küçük hediyeler almayı ihmal etmezmiş.

FUTBOL YILLARI

Ortaokulda başarılı olmuş ama esas zirveyi Galata Getronogan Lisesi'nde yapmış. Her yıl okul birincisi olmuş, takdirlerle dönmüş evine. Agop Bey, hasta Fenerbahçeli. Tam 26 yıldır Fenerbahçe Kulübü üyesi. Basketbolu çok seviyormuş. Ama tek kollu olduğu için oynayamamış. ‘Ben de sahada top koştururum' demiş ve lisede futbola başlamış. Oynayamazsın demişler, aldırmamış. Çok da güzel oynamış. Ve hatta, o devrin ünlü takımı Samatya Gençler Kulübü'nün kadrosuna girmeyi başarmış. 

1957'de İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi'ni kazanınca doğduğu, yeniden hayata döndüğü Cerrahpaşa Hastanesi'nde bulmuş kendini. Kapısından içeri girdiği ilk gün ‘Bir zamanlar beni kurtardı bu hastane, şimdi nöbet sırası bende' diye düşünmüş. Bu dönemde lise öğrencilerine özel dersler vererek okul parasını kazanmaya devam etmiş. Ayrıca, Cerrahpaşa'nın futbol takımında oynamayı da ihmal etmemiş. 

1963'te okul birincisi olarak doktorluk diplomasını almış. Bir yıl Çapa'nın Deri ve Frengi Hastalıkları Kliniği'nde çalışmış. 1964'te Cerrahpaşa'daki Dermatoloji Kürsüsü'nde asistan olarak göreve başlamış. Uzmanlık tezinin başlığı, ‘İmpetigo Herpetiformis Vak'aları Üzerinde Klinik ve Biyoşimik Araştırmalar.' Ben başlığından bir şey anlamadım, Agop Hoca açıkladı: ‘Uçukla ilgili çok önemli bir çalışmaydı.'

1967'de uzman olmuş. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi'nde başasistan olarak çalışırken üniversite tarafından Ekim 1969'da Almanya'ya gönderilmiş. Dört ayda Almanca'yı öğrenmiş. Hamburg Saar Üniversitesi Dermatoloji Kliniği'nde ünlü dermatolog Prof. Dr. Nödl'ün yanında çalışmaya başlamış. Ayrıca aynı üniversitenin alerji ve histoloji bölümlerinde çalışmış. Kliniklerde gösterdiği başarıdan dolayı, Alman Üniversite Kurulu'nun talebiyle okulda kalma süresi bir yıl daha uzatılmış.

Dr. Kotoğyan, 1952'de geçirdiği kazadan önce çoğu kişi gibi sağ elini kullanırmış. Onu kaybedince sol eliyle iş görebilmek için çok çalışmış. En büyük zorluğu da üniversitedeyken çekmiş. Tek eliyle tüplerden şırıngaya ilaç çekmeyi, bu ilacı hastaya enjekte etmeyi öğrenmek için geceleri hastanede nöbete kalmış, evde portakallara su şırınga edermiş. Dikiş atmayı öğrenmek için ise, evde ne kadar sökük ve yırtık varsa dikermiş. İki yıl içinde tüm bu işleri kimseden yardım almadan tek başına yapıyor hale gelmiş. 

1972'de Cerrahpaşa Tıp Fakültesi'ne geri döndükten bir yıl sonra doçentlik sınavını başarıyla vermiş. 1979'da ise, ‘Akne Vulgaris Vak'alarında İmmunolojik Araştırmalar' başlıklı teziyle profesör kadrosuna atanmış. Almanca'dan sonra yine kendi çabasıyla, Fransızca ve İngilizce öğrenmiş. Dünyanın birçok ülkesinde dersler, konferanslar vermiş, nam salmış. Özellikle son iki yılda dışarıdan gelen hasta sayısında büyük bir artış olmuş. Uluslararası tıp dergilerinde yayımlanan makalelerinin sayısı 300'ü aşmış, cilt hastalıkları üzerine iki kitap yazmış. 

Suzan Hanım'la 1975'te evlenmiş. Üniversiteden emekli olduğu 21 Kasım 2004 günü yaptığı konuşmada ‘İki kişiye teşekkür etmiyorum: Biri beni bu yolun başına kadar getiren anam, diğeri beni şu kürsüye kadar çıkaran eşim Suzan. Teşekkür etmiyorum değil, aslında edemiyorum. Çünkü onlara her şeyimi borçluyum' demişti. 

YURT SEVGİSİ BUDUR

Birçok ülkenin üniversitesinden teklif almış: Almanya, Fransa, Kanada, Amerika... ‘Burada kal, kürsünün başına geç' demişler. O, bunların hepsini elinin tersiyle geri çevirmiş. ‘Ermeni olduğun için dedeni, fukara olduğun için kolunu kaybettiğin o ülkede ne işin var' demişler, gülmüş geçmiş. Peki ne düşünmüş? ‘Evet doğrudur: Ülkemde çok acı çektim. Sefaletin dibinde yaşadım. Doğrudur: Dedemi, çocukluğumu, kolumu kaybettim. Ama yolumu kaybetmedim. Bu ülkede yaşayan milyonlarca insandan hiçbir zaman farklı olmadığımı düşündüm. Bu topraklarda yaşayan tüm insanları kardeşim olarak benimsedim. Bir ülkeyi sevmek demek, bu topraklarda geçirdiğin güzel ve iyi günleri sevmek demek değildir. İyi günde ve kötü günde burada olmak, vatanın yanında kalmak demektir yurt sevgisi. Boş başak dik, dolu başak ise eğiktir, derler. Ben hep eğik gezdim şu dünyada. Kibirden nefret ettim. Boş başaklar gibi diklenmedim, caka satmadım, her şeyi biliyorum demedim. Burnumun dikine gitmedim, bilginin ve bilimin ipine sarıldım. İşimi şansa bırakmadım. Çünkü, çok çalıştım ve boşluk bırakmadım.'

DOKTORLUĞA DEVAM

Bu efsane doktor üniversiteye veda ederken şöyle diyordu: ‘32 yılını öğretim üyesi olarak geçirdiğim, 41 yıl üç ay süren üniversitedeki görevim fiilen sona ermiş bulunuyor. İnsanın hissetttiklerini anlatabilmesi oldukça güç. Ayrılık günü gelip çattığında hiç tanımadığınız bir boşluk hissine kapılıyorsunuz. İlk olarak geçmişin yoğunluğu içerisinde hiç gerçekleşmemiş olan bir şey gerçekleşiyor: Annesinin kuzusu Agop, gümüşçüde çalışan Agop, futbolcu, asistan, Almanya'da görev yapan, doçentlik sınavındaki Agop, ilk dersini veren, profesör olan Agop kafa kafaya verip ‘Şimdi ne olacak' diyorlar. Neden sonra aynı toplantıya emekli Agop gelip de, ‘Hey geçmişin kimlikleri; utanmasanız Agop öldü diyeceksiniz. Şimdi, en büyüğünüz olarak ben, işte buradayım' diyene kadar...' 

Neyse ki Agop Bey tecrübeleriyle şifa dağıtmaya veda etmedi. Osmanbey'deki mimar oğlunun tasarladığı yeni kliniğinde, yine içten, yine mütevazı, çalışmayı sürdürüyor.

Ciğerim Agop, bilesin ki anacığın seninle iftihar ediyor

Prof. Dr. Kotoğyan'ın emekli olduğu gün annesi Makruhi Hanım (87) rahatsız olduğu için törene katılamadı. Kız kardeşi ünlü matematik hocası Hripsime Kotoğyan, kürsüye çıktı ve annelerinin gönderdiği mektubu okudu: ‘Ciğerim Agop. Baban da okuma yazma bilmez idi, ben de. Sen, okudun. Sen hep okudun ve çok çalıştın can parçam. Biz fukaraydık, senin yaptığın şu çok zor yolculukta yanına yetecek kadar azık koyamadık. Bak, burada da açıklıyorum, herkes duysun: Oğlum, sana yeterince yardım edemedik ve ben hep üzüldüm buna. Pek belli etmezdi ama baban da buna çok üzülmüştü. Ama, sen bizim yüzümüzü hiç kara çıkarmadım. Her zorluğun üstesinden geldin. Garip kuşun yuvasını yapan Allah, uçmak istediğini anlayınca sana kanat taktı. Ciğerim Agop, çok çalıştın, çok yoruldun. Sana biraz istirahat et diyeceğim ama biliyorum ki beni dinlemeyeceksin. Şimdi, biraz hastayım ama sen biliyorsun ki yanındayım. Bilesin ki anacığın seninle iftihar ediyor. Baban da şimdi yukarıdan sana bakıyor ve gülüyordur. Ciğerim benim, senin o kara gözlerinden öpüyorum.'
Kaynak http://www.fasilmeyhane.com/

Kaln sağlıcakla
Sivilcesiz anne

5 Mayıs 2016 Perşembe

Gümüşlük

Merhaba,

Geçenhafta öğrendik ki, okullar teog sınavı dolayısıyla iki gün kapalı olacakmış. 
E bağladık Cuma yı ve ver elini Bodrum.
Kardeşimi de dedikki gel Bodrum a, sonra Pazartesi sabahı Dalaman dan atlar gidersin. 
E kırmadı bizi. Ada çok özlemişti teyzesini,  biz de.





Dayım ve yengemin Turgutreiste ki evinde kaldık.tam 5 gün.



20 yıldır uğramadığım bir yerdi Bodrum. Bisikletle geçtiğimiz geçen yılı saymıyorum çünkü; içine girmemiş, Mumculardan teyet geçmiştik. 



20 yıl, Bodrum trafikli, evlerinin çatısı olmayan, kalabalık ki mevsim  dışıydı, kcaman bir şehir olmuş. Yeşil yok denecek kadar az, bir tane sadece bir tane narenciye bahçesi gördüm. Sahilin tamamı, nerdeyse tamamı yazlık ev yığını. 



İki kcaman alışveriş öerkezi var, sinemalar süper. Biz şehir gezmiş gibi olduk. Dekatlon da dört saat geçirdik. Biri Ada ya özel iki film gördük. Çizgisini hiç bozmayan Bodrum Kale sini ve müzesini gezdik. Kale den şehre bakmak pek keyifliydi ve yeşildi kale. Müze kartımızda geçti. Yihhhhuuuu.



Bir gün Yalıkavak ki beğendik, bir diğer gün Gümüşlük yaptık. Herkes Mimoza ya gidin diye yönlendirdi bizi ama biz pek tiki bulduk ve başka biryerde oturduk. Yine pahalıydı ama n azından sakindi, müzik yoktu ve kendimizi Cadde , Midpoint te oturuyor hissetmedik.



Yemek sonrası uğradığımız pastahaneyi pek beğendik. Portakallı hindistancevizli ürünü en güzeli ama küçücük  şey 5 Tl, kşarak uzaklaştık. Allah tan Turgutreis çok yakn, hoop eve geçtik.



Herkesin keyfi kendine. Marinaları naçizane beğendik.

Arkadaşlarımıza uğradık.

Bu kısa gezi bize iyi  geldi 

Darısı başınıza
Kalın sağlıcakla
Gezerek anne

4 Mayıs 2016 Çarşamba

Warm shower. - ılık duş

Merhaba,

Ben ha yazayım, ha şimdi derken evimizde 3 bisiklet sevdalısı kaldı bile. Unuttuğum var mı acaba? 

Birincisi çoğu zamanını ABD de geçiren ve genelde uzakdoğuda pedallayan Cem. İkincisi, yolundan çeviip makarna ve bira ısmarladığımız Fansız, Jullienne ve üçüncüsü, Alaçatı da tanıştığımız Deniz. Hepsi de birbirinden tatlı, renkli kişiler. 



Bisikletle dolaşan adam kötü olmaz, olamaz diyoruz ama Dünya.



Buraya taşındığımızda aslında niyetimiz, Dünya yı gezen bisikletçilerin uye olduğu "warm shower" adlı sisteme üye olmaktı. Birtürlü olmadı, olamadı. Sistem gezen bisikletlilere nereye yakınsa orada üye varmı diye bilgi veriyor ve evinizde onlara ne hizmet / arkadaşlık / yemek /oda / cadır yeri v.s. sunmak isterseniz onu sunuyorsunuz. Ücret almadan.


Cem, misafir odamızda konaklamış ve evde ne varsa bizimle paylaşmıştı. Fotoğrafları çok hoştu.

Jullien hem pub da bize arkadaşlık etti hem de yine odamızda kaldı. Onun da bize fotoğraflarını gösterdiği ve ayrı olduğu kızı çok şekerdi. Bağımızı hala koparmadık.

Garibim Deniz ise yağmura rağmen bahçeye çadır attı. Ama çorba ve dolma, sarmaya ıhmm anne yemeği diyişi vardı ki. Eh be çocuk, yürü be çocuk dedim.  Bir de kız arkadaşına, güzel isimli arkadaşına krem bile aldı benden. Daha bugün kargo yaptım. 

Bundan böyle onları da kayıt altına alacağımdır. 

Kalın sağlıcakla
Pek keyifli warm shower annesi

1 Mayıs 2016 Pazar

Akyaka - West Cafe

Merhaba,

Okullar tatil olunca, e dedik gezme fırsatı, Bodrum - Turgutreiste ki dayım ve yengemin evi de boş olunca tadından yenmeyin kısa bir gezi haftası oldu bize. Herkes sağolsun.



Gidiş ve dönüş yolunda Akyaka da bu yıl açılan, bir diğer şubesi Göcek te olan sevdiğimiz cafe ye ugradık. Vaktiniz olursa uğrayın, güzel bir yer, hey Yatagan daki arkadaşım size de yakın gelin.


Sunumlarını pek begeniyoruz west cafe nin. Midesi bozuk olan kardeşime soda.


Tazemi sorusuna gelen evet yanıtına, Cem in çayı ve cheese cake i.


Harika, yapmacık ama yapmacık durmayan güzel dekarasyon.


Yine yanında, Datca lı, olive farm.


Baba kız manzaraya baktılar, sonra sanal aleme geçiş sonra sohbet muhabbet.
Ben yazımı bile yazdım.
Yolunuzu düşürün memnun kalacaksınız.

 E tabi, CrocuS suz olmaz 😍



Kalın sağlıcakla

20 Nisan 2016 Çarşamba

Kara Dut

Merhaba,

Demedi demeyin, kara dut zamanı, hadi bir hafta daha vereyim ama ağacın üstünde olanlar çokcana.
Gelen geçen, biz herkes yemeye başladı, buyrun.





Yararları arasın da neler var neler, bu yararlar dalından koparılıp hemen yeme imkanı bulduğunuzda tepe noktasında oluyor haberiniz olsun

Karadut C,K ve E vitaminlerini içermektedir. C vitamini içermesi aynı zamanda etkili bir antioksidan olmasını sağlar. Bunun dışında Tiamin, sodyum, niasin, potasyum içermektedir. Aynı şekilde değeri yüksek mineraler de içerir, bakır, demir, magnezyum, mangan, selenyum, çinko yanında beta karoten açısından zengin sayılmaktadır.Bir çok meyve ve sebzenin aksine Lutein  zeaksantin içermektedir, aynı zamanda diyet lifleri açısından da zengin sayılır.

Maske de yapabilir yada bana sipariş verebilirsiniz.

Bir avuç karadutu bal ile iyice karıştırın. Bu karışımı yüzünüze ve boyun kısımlarına masaj şeklinde uygulayın. Ugulama bittiken sonra 15-20 dakika kurumasını bekleyin ve daha sonra ılık su ile yüzünüzü be boynunuzu durulayın. Bu uygulama cildinizin ihtiyaç duyduğu besinlerin karşılanmasını sağladığı gibi cildinizin nemlenmesine yadımcı olacaktır. Ayrıca nemli cilt elastiklik kazanacaktır.

Karadutun içeridiğ vitamin A, C ve K cildin gençleşmesini sağlayan mükemler doğal maddelerdir. Bunun yanında karadutun içerdiği Omega 3 ve Omega 6 yağ asitleri cilt için hayati önem taşıyan besinler içermektedir.

Bir diğeri,

Bir avuç karadutu yoğut karıştırın ve daha sonra bu karışıma bir şeker kaşığı hidnsitan cevizi ekleyin. Daha sonra 2 çay kaşığı limon suyunu da ekleyerek bu karışımı blenderde iyice kaıştırın.  Diğer yüz maskesinde olduğu gibi bu karışımı yüzünüze ve boyun kısmınıza iyice yedirecek şekilde masja yaparak uygulayın ve 20 dakika böylece bekletin. Daha sonra yüzünüzü ılık us ile durulyın.

Bu karışımı cildinizin gençleşmesini sağlayacaktır. Haftada en az bir kere uygulayarak serbest radikallerin ve toksinlerin cildinize verdiği hasraları gidermesine yardımcı olacaktır. Bu uygulama aynı zamanda kırışıklıkların oluşmasına da izin vermez.


Maske 3

Böürtlen suyu ile bir şeker kaşığı hakiki zeytin yağını karıştırarak masaj şeklinde cildinize uygulayın.  2 dakika bekyelttikten sonra ılık su ile cildinizi durulayın.

Hazırlanması ve uygulaması oldukça kolay olan bu maskenin özellikle yağlı ciltler için faydası inanılmaz derecede etkilidir. Bu uygulama yanı zamanda akne tedavilerinde de kullanılmaktaıdır. Daha etkili sonuçlar almak için ayrıca bal ve limon suyu ekleyevilirsiniz.


Daha nelerrr neler, saça da faydalıdır




Yerken Leylek lak lakları duymak da ayrı keyifli. izmir Selçuk ta yaşayanların da Leylek lak lak keyifleri bol olsun.



Gelincikler de ayrı güzel.
Hava ayrı güzel.
Salı günleri yürüyüş ayrı güzel.


Dalaman- Hamam koyu ( Kleopatra)

Kalın sağlıcakla
Dalyan lı keyifli anne

16 Nisan 2016 Cumartesi

Bahar

Merhaba,

Bu sene Bahar hızlı geçiyor buralarda. Havalar, kumsal havası. 
Pazar da sebzeden çok çiçeklere, saksılara ve toprağa gidiyor nakitler.













Seftalim de bir çiçek 


Hanımeli çoştu.


Arap yasminim de.

Bahar, beni benden alan Bahar.

Olumsuz yönler de var tabi, mesela turizm mevsimi, müzik, düğün gürültüleri 😍 derdimiz bunlar olsun.

Sağlıklı olun, neşeli kalın, haneniz hep zengin olsun.




Keyifli anne