10 Haziran 2010 Perşembe

Yararli bilgiler

Merhaba,

Gelecek hafta tatildeyiz ama biz Ada ile bu haftadan tatile basladik. Hep evdeyiz ve hic sikilmiyoruz. Dun tv de ''yedi kocali Hurmuz'' u bugun Elisabeth i seyrettik.

Kizim ise CD leri ile birlikte Ingilizce kitaplarini okuyor. Parmaklari ile satirlari takip ediyor. Bir iki kitabini onermek istiyorum ama maalesef bu sefil blog a resim gonderemiyorum bir turlu.

Ufak iki bilgi vereyim;

* Mutlu bir çocuk büyütmenin olmazsa olmaz şartları neler?
0-3 yaşı söyleyeyim mi? Tek bir kelime: Emniyet. Çocuk, kendini güvende hissetmeli. 0-3 yaşın oyuncağını söyleyeyim mi? Mimikleriniz ve jestleriniz: “Neredeymiş benim bebeğim? Gel babası gel, bir, biir, biiir...” Bu tür sevgi sözcükleri sarf etmek. Ve dokunmak çok önemli. Bebek, 10 buçukuncu günden itibaren anne karnında sıvılara dokunarak kendi motor sistemini geliştirir. Orada dokunma duygusunu hissedemiyorsa, gelişemez.
* Hamileyken de babanın annenin karnına dokunmasını hisseder mi?
Tabii tabii...
* Peki, bir çocuğa hiç dokunulmazsa ne olur?
Fena olur. Sevgiyle dokunulan çocuğun zihni gelişir, etrafı açılır. Zekanın ve zihnin gelişmesi için kitabi bilgi değil, inceleme ve araştırma kabiliyetini öğretmek gerekir. Bu da dokunmakla, sevgiyle sağlanır.
* Bir çocuğa gereğinden fazla dokunmak zarar verir mi? Hani sürekli anne-çocuk yapış yapış...
Çok güzel bir şey bu. Ama tabii dikkat etmek lazım çocuğu sıkabilir de. Oğlum kız arkadaşıyla geldiğinde, ona çok dokunmamam lazım.
* İdeal olanı ne?
İçinizden geldiği gibi davranmak.
* İçime sokmak istiyorsam çocuğumu...
Sokun...
* Çalışmıyorsak, çocuğumuza sürekli dokunabilme şansımız var. Ama çalışıyorsak...
Ben kadın çalışmalı diyorum. Çünkü bizler de kendi üretken dönemimizi yaşamalıyız. Benim beynimin içi durdurulamaz, bunu tabii ki yaşayacağım, tabii ki çalışacağım, kendimi gerçekleştireceğim ama çocuğuma da dokunacağım. Ben mesela işe giderken kızıma bir çakıltaşı bırakırdım her sabah. “Bu benim” derdim, “Beni temsil ediyor”. Çünkü onu beraber bulmuştuk, kimseye göstermiyorduk, aramızda bir sırdı, cebine koyuyordum. Geldiğimde ilk iş, kızım taşı gösteriyordu, “Bak burada, hiç yanımdan ayırmadım”. Oğlumla da bir bağ çubuğumuz vardı. Aslında bu doğada da var, çocuk battaniye emiyor, annesinin tülbentini emiyor. Orada bir duyu daha var, özellikle de 0-3 yaşta çok önemli: Koku. Kokunuzla kalın. Bazen çocuklarımız bir oyuncaklarına bağımlı olur, o oyuncağı yıkamaya, temizlemeye çalışırız. Yapmayın, onu kokusuyla, dokusuyla bırakın.
Bu dünyayı
çaktırmadan kadınlar
yönetiyor
* Biz yokken bakıcı ya da ona bakan kişi daha çok “dokunan” oluyor. O zaman “anne” o mu oluyor?
Biraz öyle maalesef. Yıkayan, temizleyen, besleyen ve uyutan çok önemli. Ben 0-3 bebeklerinin ailelerine “Aynı odada uyuyunuz” derim. Ama seks yine devam etmeli. Cinsellik için başka odalara taşınınız.
* Bazen şöyle örneklere rastlıyorum, kendi işinin patronu, 2 yaşından sonra da devam etse çok bir şey kaçırmayacak. Ama ne oluyor, çocuk 3 aylıkken bırakıp, haldır haldır işe gidiyor. Bu doğru mu, değil mi?
Bu tür şeylerin doğrusu yanlışı yok. O, onun üretken beyninin sonucudur. Hem gidebilir hem evde kalabilir. Ben de yaşadım böyle bir şeyi. Kızım 3 yaşındayken Amerika'ya gittim, 4 yaşına kadar yoktum. Tam bir yıl. Ama bir sürü dokunmatik şeyler bıraktım.
* Offff bir yıl çok uzun bir süre...

devami icin lutfen;

http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/haber.aspx?id=14650566&yazarid=12&tarih=2010-05-07 linkine gidiniz.

Bir diger hikaye ki benim cok hosuma gitti. Kaynak Ayse Arman;

Anne, dışarıda alışverişteydi.
İki buçuk yaşındaki kızlarına, baba göz kulak oluyordu.
Aslında bu, pek de zor bir şey değildi.
Hatta hiç değildi!
Afacan şey, halının üzerinde “çay seti oyuncağı”yla oynarken, baba da koltuğunda gazetesini okuyor, arada sırada çocuğun kendisine çay seti oyuncağının minik plastik fincanlarıyla ikram ettiği suları, afiyetle çay niyetine içerek, oyuna iştirak ediyordu.
Derken anne, eve geldi.
Baba, anneye “Sus!” işareti yapıp, kızlarını izlemesini istedi.
Bu çok şirin hareketini, annenin de görmesini istiyordu.
Anne, minik kızın, elinde çay fincanıyla salondan çıkıp, biraz sonra içi su dolu olarak babasına getirmesini ve babanın da onu çaymış gibi içmesini bir süre seyretti.
Sonra gayet sakin bir tavırla, elindekilerle mutfağa geçerken, eşine seslendi:
“Uzanabildiği tek su kaynağının klozet olduğunu biliyorsun, değil mi!”
*
Bu yazıdan çıkan sonuç:
1-) Anneler, çocuklarını çok sever ve onlara dair her şeyi bilir.
2-) Babalar, çocuklarına dair birçok şeyi bilmez ama onlar da çok sever.

Bu arada Kagit v.s ye gorusmeye ve orada satj yapmaya baslamak istedigimi onlara anlatmaya gidiyorum ayrın. 10,30 da randevum var. Sans dileyin.

Bilgi icin;
http://www.kagitvs.com/suadiye.html

Bavul hazirlamam lazim.
Buse cik dogum gunun kutlu olsun. Alev iyiki dogurdun bu guzeli.

Mesgul anne Cigdem

Hiç yorum yok: